kapat

22.06.2000
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Magazin
Superonline
Sabah Künye
Atayatirim
Sofra
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

Turkport
1 N U M A R A
Sabah Kitap
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2000
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
CAN ATAKLI(ataklic@sabah.com.tr )


Deyin ki aklandılar

Bugün önemli gün. Meclis'te iki lider için "aklama" oylamaları yapılacak. Son anda çok önemli bir gelişme olmazsa iki lider de 276 evet oyu bulunamadığı için haklarındaki soruşturma dosyalarından kurtulacaklar. Yani Yüce Divan'a gitme tehlikeleri ortadan kalkacak.

İyi de, peki ne olacak?

İki lider de haklarında soruşturma dosyası olmadığı için pir-u pak mı sayılacaklar?

Bir inat uğruna rejimin de çivisi çıktı. Hem merkez sağdaki iki parti de dibe vurdu.

İki lideri de aklayalım da, bunun karşılığında 1996 yılından bu yana yitirdiklerimizi bize kim ödeyecek?

Yolsuzluk iddiaları ve Yüce Divan kavgalarının Türkiye'ye getirdiği maddi manevi yükü hesaplamaya kalksak makinaların hafızaları yetersiz kalır.

Şimdi dönüp sormak gerek; değdi mi bunlara?

Şimdi işin doğrusunu da ortaya koyalım. Önümüzde iki lider var, biri Çiller diğeri Yılmaz. Bugün ikisi de aklanacak belki ama, ağır yarayı Yılmaz alacak.

Çünkü Yılmaz bir yıl öncesine kadar "dürüst" imajını herşeye rağmen koruyan bir liderdi.

Hele linç operasyonu boyunca haklı haksız yüzlerce itham altında kalan Çiller'in yanında sütten çıkmış ak kaşık gibi sunuluyordu.

Bir de bugüne bakalım. Yılmaz'ın hiçbir hatası olmadığını varsaysak bile, kamuoyu ne düşünüyor acaba? Hakkında 8 yolsuzluk dosyası açılan Yılmaz, bunların siyasi amaçlı olduğunu söylese ve Meclis kendisini aklasa bile hep şüphe altında yaşayacak.

Bir zamanlar Çiller'e yakıştırılan "şaibe" sözcüğü Yılmaz'a yapışıp kalacak. Yılmaz, Türkiye'nin umudu olan ANAP-DYP koalisyonunu, üstelik başbakan olmasına rağmen bir kompleks uğruna hançerlerken bugünleri düşünmüyordu.

O gün başlayan "siyasi amaçlı" karalama kampanyası bugün Yılmaz'ın kabusuna dönüştü.

ANAP'lı, eski Yüce Divan mağduru Cengiz Altınkaya dünkü sohbetimizde "Siyasi amaçlı soruşturmalar iki taraflı silah gibidir" derken, herhalde bu durumu kastediyordu.

Gelelim Çiller'e; onun artık kaybedecek fazla bir şeyi yok. En azından hakkındaki iddialar öylesine sakız oldu ki, kamuoyunda oyunu asla Çiller'e vermeyecek olanlar bile "galiba haksızlık yapıldı" inancında. Çünkü elindeki bütün silahların alınmasına, vebalı muamelesi yapılmasına rağmen Çiller'le ilgili somut bir yolsuzluk hala çıkarılamadı ortaya.

Parsadan olayı ise hele ardındaki yargı kararıyla komik kalıyor.

Umarım, bugün Meclis sağduyulu davranır ve tartışmaya yolaçmayacak bir çoğunlukla, siyasi amaçlı olduğu artık kesinleşen yolsuzluk iddialarını rafa kaldırır, ondan sonra da işe sıfırdan başlayarak hem bir daha böyle duruma düşmez hem de Türkiye'nin önünü açacak projelerle uğraşmaya başlar.

Yine umarım şaibe altında kalarak da olsa bu badireden kurtulan Yılmaz kendisine beyaz sayfa açarak hükümetteki yerini alır.

Güçlü ve birbirine güvenen bir hükümetle seçime kadar gideriz. Ondan sora herkes oturur kararını tekrar verir.

İkinci kızıma böyle düğün yapmam...

Yargıtay Başsavcısı Vural Savaş'ın kızının düğünü ilgiyle izlendi. Kızına takılan takılar, Yargıtay Başkanı'na protokolde yer verilmemesi ve komutanların düğüne gelmemesi dikkat çeken noktalardı. Vural Savaş'la düğünü konuştum.

Kızınıza çok takı takıldı?

- İnanın o kadar değil.

Takı takma töreni bile 2 saat sürmüş.

- Yok abartılmış, her düğünde takılan mütevazi şeylerdi.

Sizin başsavcı olmanızın etkisi olmuş mudur?

- Zannetmiyorum, çünkü benim davetlilerim genellikle devlet bürokrasisindendi.

Damadın ailesi zengin değil mi?

- Evet, zaten düğünü onlar yaptılar.

Yargıtay Başkanı neden protokolde oturtulmadı?

- Gerçekten haberim yok, düğünü erkek tarafı düzenledi, ben sadece salon boşken masalara şöyle bir baktım.

Sami Selçuk size bir şey söyledi mi?

- Hayır karşılaşmadım, düğün gecesi gittiğini de bilmiyordum.

Üzüldünüz mü?

- Böyle bir şey olsun istemezdim.

Komutanlar da gelmedi?

- Bir geziden dönmüşler, bu nedenle temsilen bir general geldi.

Bu biraz manidar değil mi?

- Zannetmiyorum, ben askerler tarafından sevilen bir kişiyim.

Yani bir kasıt yok mu?

- Bana göre hayır.

Düğün gösterişli olmadı mı?

- Ben yapmadım, düğün erkek tarafınındır.

Siz yapsaydınız?

- Aslında ayakta kokteyl düzeninde olacaktı. Sonra damat tarafı çok davetli olduğunu söyledi ve oturmalı düzene geçildi. Ama bir daha böyle düğün istemem.

Başka düğün de mi var?

- Bir kızım daha var. Onun düğünü böyle olmayacak.

Sütten ağzınız yandı yani?

- Öyle denebilir.

Böyle davetlerde protokol zordur.

- Evet öyle. Ama ben karışmadım.

Bir kitap yazıyordunuz?

- Evet, hatta düğün gecesine kadar daha çok onunla uğraştım.

Bitti mi?

- Bitti, yayınevine götürdüm.

Adı ne?

- İrtica ve bölücülere karşı militan demokrasi.

Ne zaman çıkacak?

- Yayınevi temmuz sonu olacağını söylüyor.

Sezer biz oynarsak finale gidecek mi?

Türkiye'nin Avrupa 2000'de final oynaması hepimizin özlemi, arzusu.

Merak ediyorum, acaba Türkiye final oynarsa Cumhurbaşkanı Ahmet Sezer Hollanda'ya gidip maçı izleyecek mi? Öyle sanıyorum ki, Cumhurbaş-kanı'nın "Final oynayın ben de gelip izleyeceğim" demesi futbolcular için müthiş bir moral ve itici güç olacaktır. Ayrıca, eğer final oynarsak, bütün dünyanın gözünü dikeceği Türkiye için müthiş bir fırsat doğacaktır. İtalya'nın şampiyon olduğu Dünya Kupası'nda Cumhurbaşkanı Pertini'nin tribündeki yerini alması, takımını coşkuyla desteklemesi ve gözyaşları içinde futbolcularını öpmesi hafızalarımızdan hiç silinmedi. Cumhurbaşkanı Sezer bir de kupayı alırsak Türkiye'ye ekstradan büyük bir prestij daha kazandıracaktır.

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 2000, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır