Para para para!

Attan düşenin derdini ancak attan düşen bilir. 1976'da A.Gücü'nde 2. Lig'e düşüp rahmetli Sabri Kiraz ile birlikte 17 puan farkla tekrar 1. Lig'e çıktık. Yönetim futbolculara komik bir prim önerdi. Takım kaptanıydım. Futbolcular toplantı yapıp parayı almamaya karar verdik. Ve bu iş 10 yıl sonra benim A.Gücü'nden ayrılmama sebep oldu.

Profesyonel bir insan parasını en üst miktarda alacak. Çünkü o işin riski de var. Ondan sonra hakemlik dönemimde de bunun kavgasını Yusuf Namoğlu ve Özcan Oal çok verdik. Şu anda bir hakemin 1. Lig'de maç başına 400 milyon lira alması yetmez. Eline 1 milyar geçmeli. Çünkü artık bu iş profesyonel oldu. İyi para alacaksın; karşılığını da sonuna kadar vereceksin.

Milli Takım kampında Denizli ile sohbet ediyoruz. Primi sordum. "Maç başı 10-15 bin $ düşünüyorum" dedi. Bunun bir kısmının havuzda toplanacağını söyledi. "Haluk Ulusoy gelince fikrimi ona da ileteceğim" diye devam etti. Söyleşiden çıktım; CNN Türk'te canlı yayına girdim. O sırada Selami Özdemir federasyon genel kurulundan konuşuyordu: "Milli takıma prim olarak atladıkları turlardan UEFA tarafından verilecek paranın belli bir oranı ödenecek" Sonra da Ulusoy, Belçika maçından 1 gün önce, "Prim 3 milyon $" dedi. Niye bu prim maçlar başlamadan açıklanmaz. Futbolcu sahada primi düşünmez. Ama maçtan evvel de düşünür, sonra da. Bu da en tabii hakkı.

Fatih Altaylı'ya yanıt
Türkiye'nin bu maçlardaki reklamını bırakın 3 milyon, 30 milyon $'a yaptıramazsınız. Bunlar artık günlük yaşanmasın, sisteme bağlansın. Bu işleri bilenler, yaşayanlar yazsın, konuşsun. Fatih Altaylı diye birisi, ben okumadım ama benim için "kabzımal" diyormuş. Evet, o işi de yapıyorum. O işten de anlarım. Patlıcandan da, biberden de ve özellikle hıyardan da iyi anlarım Fatih Altaylı. Hiç şüphen olmasın!

Denizli, Terim'leşiyor
Bir kısım basın eleştirilerin ağır olduğunu söylüyor. Şartlı olanlar, kin güdenler hariç eleştiriler yapılacaktır. Yoksa doğruyu bulamazsınız. Milli Takım ilk turu 4 puanla geçti. 3 maçta da iyi oynamadık. İşin kötüsü ilk 2 maçta mücadele etmedik. İyi oynamayabilirsiniz ama iyi mücadele etmezseniz, sahada tekmeye kafa sokmazsanız köküne kadar eleştirilirsiniz. 2-0 kazandığımız Belçika maçında bile güzel oynadığımızı kimse söyleyemez. Ama altını çizerek söylüyorum çok iyi mücadele ettik ve öyle kazandık. İşte buna kimsenin söyleyecek bir şeyi olamaz. 2 maçtaki görüntüye göre, bu takımdan Federasyon bile ümidini kesmedi mi? Uçak kiralayıp 20 Haziran'da takımı getirtmek için Brüksel'e indirmedi mi?

Denizli 37. dakikada Tugay'ı çıkarıp tavrını gösterdi. Çünkü bazı futbolcuların kampta onun için söyledikleri kulağına geliyordu. Mustafa bu gidişle kamuoyunda asılacağını hissetti. "Bari" dedi, "Yumruğumu masaya vurup da gideyim." Doğru da yaptı. Neticesini gördü. "Suat sistemime uymuyor" diyordu. Şimdi Suat'sız milli takım düşündüğünü zannetmiyorum.

Sergen, Denizli'yi eleştirdi. "İsveç maçına çıkan kadro hocanın değil, medyanın onbiriydi" diyordu. Ama o maçta bile Belçika maçındaki mücadelenin pırıltıları biraz gözükmüştü. Ve o medya baskısı kendini gösterdi. Ama o Sergen, İsveç maçında ısınırken öyle heyecanlandı ki, ağzı bir karış açık esniyordu. Neredeyse sahanın kenarında bir şilte olsa yatıp uyuyacak.

Tugay geri dönmüşse, Denizli'nin doğrularından biridir. Yarın bir başkası da Yeşilköy'e inebilir. Milli formayı tabii senatörlük gibi dağıtırsan, neler olacağını gördün. Türk futbolcusu rekabetten rahatsız olur, o zaman oynar. Ona arkadan birisinin gelip oynayabileceği fikrini vereceksin. Bunu da Türkiye'de Terim çok güzel gösterdi. Bu olay milli takımda henüz başladı.