Genel bütçenin kamu sektörünü temsil ettiği ölçüde bu böyle. Arkadaşımız Şükrü Kızılot iki gün önce bu sayfalarda, "10 yılda vergi yükü yüzde 70 arttı!.." başlığı ile ele aldığımız konunun bir yönüne işaret etmişti. Bugün bunu daha genelleştirerek, artışın sadece vergi gelirlerinde olmadığını, hatta harcamalardaki genişlemenin daha da fazla olduğunu vurgulamak istiyoruz. Dayanak noktamız, Maliye Bakanlığı web sitesinden alınan rakamlar. Birlikte iz sürelim:
* Toplam bütçe harcamalarının milli gelire oranı 1990'lar boyunca sürekli büyümüş. Bu oran 1990'ların başında yüzde 20'nin altında iken 1999'da yüzde 35'i aşmış. Bu yıl için konulan hedefler daha da yükselme olacağına işaret ediyor.
* Faiz harcamalarının milli gelire oranı başdöndürücü bir hızla artmış. Bu oran 1990'ların başında yüzde 3.7 iken 1999'da 10 puanlık artışla yüzde 13.7'ye ulaşmış. Burada bir sorun olduğu kesin. Ancak, faizin bir sonuç olduğunu unutmamak lazım.
* Ancak bütçe harcamalarındaki artış eğilimi yalnızca faiz ödemelerinden kaynaklanmıyor. Faiz dışındaki bütçe harcamalarının milli gelire oranı da 6 puan artmış. Dolayısıyla, bütçedeki genişlemenin tek nedeninin faiz ödemeleri olduğu yönünde zaman zaman dile getirilen görüş geçerli değil.
* Bu arada bütçe gelirleri de sürekli artmış. Sorun, harcamadaki artışının gelirdekine göre daha yüksek olmasında. Gerek toplam bütçe gelirleri gerekse onun en önemli alt kalemi olan vergi gelirleri 1990'lar boyunca sürekli artmış. Yetersiz olduğundan sık sık yakınılan vergi gelirlerinin milli gelire oranınında 7 puana yakın bir artış gerçekleştiğini ve 2000 yılında bunun daha da yükselmesinin hedeflendiğini görüyoruz. Ülke ekonomisi üzerindeki vergi yükü 1990'lar boyunca sürekli artmış. (Bunları okuduktan sonra çevremize bakarak vergi vermeyenlerden bahsetmek konuyu saptırmak olur. Burada söz konusu olan, toplam vergi gelirleri. Bu toplamın yükünün adaletli dağılıp dağılmadığı ise ayrı bir konu. Zaten toplam vergi yükü artarken vergisini düzgün ödemeyen bir kesimin varlığını sürdürmesi, kalan mükelleflerin yükünün daha da ağırlaştığını gösteriyor.)
Görünen o ki, harcamalar bir türlü kısılamamış ve bunun finansmanı için artan ölçüde borçlanma ve daha fazla vergi toplanması yoluna gidilmiş. Bir noktadan sonra borçlanmanın yarattığı faiz yükü bu süreci besler hale gelmiş. Genellikle borç sarmalı olarak ifade edilen durum da zaten bundan ibaret. Böyle bir yapı içinde vergi gelirlerinin artışını başarı olarak kabul etmek zor. Bu eğiliminin tersine çevrilmesi için harcamaları kalıcı olarak kısmayı mümkün kılacak yapısal değişiklikler gerekli. Bize göre, uygulanmakta olan programın temel amacı da bu. Programın ilk yılında bir defaya mahsus vergiler ve özelleştirme gelirleri yolu ile borç sarmalına neşter vurulması düşüncesi var. Ancak programın ana teması, yapısal reformlar youyla sürdürülebilir bir yapı oluşturulması. Dolayısıyla, programın ön plandaki hedefi enflasyon olmakla birlikte, bunun yukarıda özetlediğimiz dönüşüm sürecinin sadece bir yan ürünü olduğunu söyleyebiliriz.