Uzun ince bir yol
Güneydoğu'da silahların susması, Türkiye'deki bütün iyi niyetli ve yurtsever insanları sevindirdi.
Kargaşa ve çatışma ortamından yarar sağlayan gerginlik tacirlerinin dışında herkes memnundu bu gelişmeden.
Ve hemen umutlar yeşeriverdi:
Artık silahlar sustuğuna göre devlet Güneydoğu'da olumlu adımlar atabilirdi. Bölgedeki insanı birinci sınıf yurttaş olarak saygıyla, sevgiyle bağrına basabilirdi.
Oradaki insanların analarından, nenelerinden öğrendikleri dile ve yüzyıllara dayanan kültürlerine saygı gösterebilir ve bu birikimi bir zenginlik olarak algılayabilirdi.
Sorunların çözümü için birinci adım barıştan, şefkatten, anlayıştan ve saygıdan geçiyordu.
Umut çiçeklerinin fışkırdığı o ortamda devlet büyükleri Güneydoğu'ya gitti, halkın karşısına çıktı.
Ve alkışlandılar.
***
Ama Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne uzanan yolunu kesmeye çalışanlar da boş durmuyordu elbet.
Bu barış ve dostluk havasından son derece rahatsız olmuşlardı. Kanlı günleri özlüyorlardı.
***
Tam bu ortamda bir dil ve kültür adamı olan şair Ecevit, "Kürtçe" diye bir dil bulunmadığını bildirdi. Bunun bir "lehçe" olduğunu açıkladı.
İyi ama hangi dilin lehçesiydi bu?
Ve madem bir lehçeydi, niye yıllardır yasaklanmaya çalışılıyordu?
Mahkemelerde yargıçlar, Kürtçe konuştuğu için yargılanan sanıklarla tercüman aracılığıyla konuşuyor ve böyle bir dilin mevcut olmadığını yine tercümanlar vasıtasıyla iletiyorlardı.
Başbakan Ecevit ayrıca "Kürtçe'ye bir baskı olmadığını, isteyenin Kürtçe yazıp çizdiğini ama bu tip yayınlara rağbet edilmediği"ni söyledi.
***
Derken ne oldu biliyor musunuz?
Romancı Mehmet Uzun'un Kürtçe ve Türkçe yayınlanmış bütün edebiyat eserleri toplatıldı.
Bu kitaplardan birisi "Aşk Gibi Aydınlık, Ölüm Gibi Karanlık" adını taşıyor. Öteki "Kader Kuyusu"
Bu iki roman dışında "Dil ve Roman" ve "Kürt Edebiyatı Antolojisi" adlı çalışmaları da bulunuyor.
Gördüğünüz gibi hiçbiri politik kitap değil.
Bir kültür adamının romanları ve edebiyat denemeleri.
Yurt dışında da yayınlanmış, değeri uluslararası ortamda ve Türk eleştirmenlerince teslim edilmiş kitaplar.
Bu kitapların tümünün birden toplanmasının bir tek anlamı var: Kürtçe edebiyata tahammülsüzlük.
Oysa yalnız Kürtçe değil, her dil insanoğlunun zenginliği ve atalarından devraldığı mirastır.
Yunan mahkemeleri Batı Trakya'da yazılmış Türkçe bir edebiyat eserini, sırf Türkçe olduğu için toplatsa hoşumuza gider mi?
Bulgarlar Türk isimlerini değiştirmek istedikleri zaman hepimiz isyan etmedik mi?
***
Uzun'un kitaplarının toplatılması, Türkiye'de barışa ve huzura giden yolun ne kadar uzun ve ince olduğunu bir kez daha gösterdi.
Hepimiz sözün, edebiyatın ve kültürün özgürlüğü için uğraş vermeliyiz.
Çünkü kültür adamlarının susturulduğu yerde, ne yazık ki başkaları konuşuyor.