Ve tam dört ay önce Zeynep için ölüme uzanan yolculuk başladı. Uysal ailesi Amasya'daki evlerini boşaltıp İstanbul'a yerleşmeye karar vermişti. Zeynep de sevinmişti buna. Dört aylık hamileydi. Olur olmaz her şeye midesi bulanıyor, iş yapmaya kalktığında ağrılar sancılarla kasılıyordu bedeni. Kayınvalidesi Satı Ana da yardımcı olurdu hiç olmazsa... Yine de o gün; Kayınpederi Satılmış ile kayınvalidesini otogarda karşıladıkları o gün yüreği pır pır etmişti hep. Anlamsız bir huzursuzluk kaplamıştı içini. Sonra o huzursuzluk hiç terketmedi Zeynep'i.
Kavga gürültü eksik olmuyordu artık evlerinden. Kayınvalidesi her şeye karışıyor, ya da en azından Zeynep öyle düşünüyordu. Bir yandan da giderek çirkinleştiğini hissediyordu. Vücudu bozuluyor, Kadir artık ona daha az "Seni seviyorum" diyordu. Çok az başbaşa kalabiliyorlardı zaten. El ele bile tutuşamıyorlardı. Bir de iğneli sözler edilince hiç çekilmez oluyordu evleri...
Dayanamayıp bir gün, bir avuç ağrı kesiciyi atıvermişti ağzına. Bıkmıştı artık bu hayattan. Zor bela yetiştirmişlerdi hastaneye. Hemen midesi yıkanmış o da minik bebeği de alınıvermişti ölümün soğuk koynundan.
Sonra yeniden evine dönmüştü. Belki de bütün huzursuzluğu geçirdiği hamilelik nedeniyleydi. Doktorlar demiyor muydu, Hamilelik dönemlerinde kadınların tüm hormonlarının yeni baştan şekillendiğini, hamile kadınların sebepsiz yere yaşamı kendilerine zindan ettiğini...
Neden ne olursa olsun ortadan yok olmuyordu bir türlü. Zeynep hep mutsuz, hep sinirliydi. Hep bağırıp çağırıyor, ağlıyordu. Kadir de çözemiyordu artık onu. Zeynep ailesinin evden gitmesini istiyordu ama nasıl söylerdi bunu onlara. Onlar annesi ile babasıydı.