kapat

22.02.2000
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Magazin
microbanner
Sabah Künye
Atayatirim
Sofra
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

Turkport
1 N U M A R A
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2000
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
CENGİZ ÇANDAR(ccandar@sabah.com.tr )


Ucuz provokasyon...

Bekliyordum. Bu köşede yayınlanan son birkaç yazıdan sonra bir "provokasyon"a hedef olacağımı bekliyordum...

Niye bekliyordum?

Çünkü ülkemi ve bazı insanlarını gayet iyi tanıyorum. Bugüne kadar da hep böyle oldu. Bu kez bir "istisna" olması gerekmiyordu. Onun için bekliyordum. Bekliyor ve olacağını biliyordum. Hatta nereden, hangi kaynaktan geleceğini de adım gibi biliyordum. Bilmediğim tek bir şey vardı: Ne zaman ve hangi uslžpla bunun söz konusu olacağı... Kimin yapacağını ve bunu kimin yaptıracağını da biliyordum. Çünkü bundan önce böyle olmuştu. Beklediğim dün gerçekleşti. Hürriyet gazetesindeki bir yazı ile...

Provokasyona, provokatörlere ve tetikçilere alışık olmak, ister istemez, bir bağışıklık sağlıyor. Yaklaşık on yıldır, Türkiye'nin değişmesini, hukuk devletini, hukukun üstünlüğünü ve demokrasiyi kararlılıkla savunur olduktan bu yana, maruz kaldığımız provokasyonların sayısını hatırlamaz oldum. Provokatörler, gammazlar, muhbirler değişti ama provokasyon değişmedi. Bunun sergilendiği kanallarda da fazla bir değişiklik olmadı. Bu sebeple, nereden geleceğini de aşağı yukarı biliyor ve bekliyordum. Elbette yanıldığım noktalar da var. Örneğin böylesine acemice olmasını beklemiyordum. Biraz daha kıvrak bir zekâ ile yapılacağını umuyordum. Olmadı.

Sözünü ettiğim provokasyon, dün, "Çandar: Hizbullah terör örgütü değildir" başlığı ile yayımlandı. Yazıyı aynen aktarıyorum:

"Yazarlık zor iştir. Geleceğe dönük yazmak hesap ister, kitap ister. Yazının arkasında durmak da yürek ister. Önümde bir yazı var. Cengiz Çandar imzalı.

Çok değil, bundan üç yıl önce, 1997 yılının şubat ayında yazmış. Ben ve benden başka birkaç yazar o günlerde Refahyol destekli Hizbullah'ı konu almış ve Hizbullah'a bindirmişiz. Çandar da bize bindiriyor. Yazının başlığı "Demokratlara".

Çandar yazısında Hizbullah'ın bir terör örgütü olmadığını, İsrail Hizbullah'ı bir terör örgütü görüyor diye bizim de Hizbullah'a terör örgütü dememizin yanlış olduğunu vurguluyor. Ve Çandar ekliyor: "İsrail için terörist olan, bizim için de terörist sayılır mı oldu?"

Ben de Çandar'ın bu yazısına terörün ortak bir insanlık belâsı olduğunu belirttiğim 17 Şubat 1997 tarihli yazımla yanıt veriyorum. İşe bakın aradan 3 yıl geçiyor. Çandar'ın "terörist" olmayan Hizbullah'ının gerçek yüzü ortaya çıkıyor. Acaba o yazının başlığı şimdi ne anlama geliyor. Demokratlık ne demek. Özgürlüklere saygı adı altında işkence ile adam öldürmeye, teröre, dini siyasallaştırmaya, siyasallaşan dinin sapıkların elinde nereye kadar gideceğini umursamamaya demokratlık diyorsak eğer ben o demokratlığı almayayım. Acaba son olaylar, Cengiz Çandar'ın demokratlık anlayışında biraz olsun değişiklik yaptı mı?"

Şimdi sıkı durun: Bu kadar lâf salatasının gönderme yaptığı 15 Şubat 1997 tarihli yazımdaki ilgili paragraf aynen şöyle:

"Evet ama Güney Lübnan İsrail işgali altında. Hizbullah da işgalin sonucu olarak doğdu ve İsrail'e karşı savaşıyor. İsrail için terörist olan, otomatik olarak bizim için de mi, terörist sayılır oldu?"

Yazının tümünü Internette https://garildi.sabah.com.tr/cgi-bin/sayfa.cgi?w+30+/esabah/9702/15/t/y12.html adresinden bulabilirsiniz. 28 Şubat'tan iki hafta önce yazılmış, imzamı bugün de atmaktan gurur duyacağım bir yazı.

Tümünü alıntıladığım yazıda sanki bizdeki "cinayet makinası" Hizbullah'tan söz ediyormuşum gibi kasıtlı yapıldığı besbelli eksik alıntı ile benim yazıma konu teşkil eden ve tüm yetkililerin Türkiye'dekiyle ilgisi bulunmadığını açıkladığı Lübnan'daki Hizbullah'tan söz eden satırlar yanyana konduğunda, provokasyonun çirkinliği ve acemiliği sırıtmıyor mu? Hem 21 Şubat 2000 günü, Şubat 1997'deki bir yazıya -o da kasıtlı olarak eksik alıntı ile- atıf yapmanın "ilham"ı nereden geldi? Nereden geldiğini ben, o yazıyı yazan ve yazdıran da biliyor...

Bakalım şimdi, "basın ahlâkı" ile kendini görevli sayan Basın Konseyi nasıl bir tavır ortaya koyacak?

Alıntıladığım söz konusu yazıdaki bir yanlış algılama ve tek bir doğruya da değineyim: Yukarıdaki bölümü yazan kişinin hiçbir yazısını okumadığım için kendisiyle polemiğe girişmiş olmam mümkün değildir. Söz konusu yazıyı da adım başlıkta geçtiği için okudum. Bundan sonra da bu alışkanlığımı terkedecek değilim. Yazının tek doğru bölümü, ilk üç cümlesi. Beni tarif ediyor. Her yazımın arkasında durdum. Hiçbir zaman silahlı güç sahiplerinin arkasına saklanmadım. Altı adet yayımlanmış kitabım var. Biri tümüyle bana ait, ikisi katkıda bulunduğum üç adet kitap da İngilizce yazıldı, yayımlanmayı bekliyor.

Alıntıladığım yazı, hangi ortamda neyin mücadelesini verdiğimizi de açıkça ortaya koyuyor. Basınının bir "ucuz provokasyon makinası" gibi çalışmadığı, köşe sahiplerinin; yönetici mi, yazar mı, iş adamı mı, iş takipçisi mi olduğu belli olmayan kişilerin emrinde tetikçilik yapmadığı, hukukun üstünlüğünün egemen olduğu bir sistem için mücadele etmenin böyle maliyetleri olduğunu biliyoruz.

Bugüne kadar boyun eğdiremediklerine göre, bundan sonra da eğdiremeyeceklerini öğrenmeleri gerekiyordu ama huylu huyundan vazgeçmiyor.

"Ucuz provokasyon"un sebebini öğrenmek istiyorsanız, bu köşede yayımlanan son birkaç yazıya bir kez daha göz atmanız yeterlidir. Bir dahaki yazıda kaldığımız yerden devam edeceğiz. İşimiz bitmedi...

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 2000, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır