kapat

22.02.2000
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
Magazin
microbanner
Sabah Künye
Atayatirim
Sofra
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
E-Posta

Turkport
1 N U M A R A
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 2000
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
HINCAL ULUÇ(uluch@sabah.com.tr )


Avukatlar da aranır, Cumhurbaşkanları da..

Gülay Göktürk'e alkış.. Enfes bir yazı yazmış, cezaevine girerken aranan avukatları savunmaya kalkan barolara karşı.. Ellerine sağlık..

"Asıl ihtiyaç, avukatların ve demokratik kamuoyunun cezaevlerinde devletin otoritesini mi, yoksa suçluların otoritesini mi savunacağına artık bir karar vermesidir" deyişinin altına on defa imza atarım.

Başımıza ne geliyorsa, bazı kişi ve mesleklerin bazı yerlerde imtiyazlı olduğunu sanmamızdan geliyor.

Görevini yapanlara "Sen benim kim olduğumu biliyor musun" deyişi, bu kafadan kaynaklanıyor.

Hayır, beni aramalarından hiç rahatsız olmuyorum. Çünkü tüm bu aramaların benim rahatım ve güvenliğim için yapıldığını biliyorum..

Görevini yaparken beni aramak zorunda kaldığı için özür diler tavra giren görevlilerin de sırtını sıvazlıyorum.

"İyi ettin de aradın. Bizim gibi etraftan tanınanlar, örnek olmalılar.. Örnek olmalılar ki, insanlar 'Falanca aranmadı da ben arandım' diye devlete kızmasınlar, komplekse girmesinler.."

Arama görevlileri kafalarından, anayasa gereği eşit insanları "Aranacak olanlar ve olmayanlar" diye ikiye ayırmasınlar..

Yasaları ve kuralları yorumlama hakkını, bu yasayı ve kuralı uygulamakla görevli kişilere bıraktığımız, hatta onları buna zorladığımız zaman, o yasalar kurallar giderek işlemez hale gelirler, bunu bilmemiz gerek..

Cumhurbaşkanlarının aranmalarından gocunuyorsak, istisna maddesi koyar, yasallaştırırız, biter gider.

Sevgili İlker Sarıer,
Yüz kere de, bin kere de haksızsın..

Adalet Bakanı "Cumhurbaşkanı da aranır" derken, yerden göğe haklı, üstelik Adalet Bakanı olarak aynen böyle konuşmak zorunda..

Çünkü Türkiye Anayasasında, vatandaşları "Cumhurbaşkanları ve geride kalanlar" diye ikiye ayıran bir madde yok.

Cumhurbaşkanı aranmıyorsa "Niye aranmıyor" demem.. Ama aranırsa, niye arandığının hesabını da asla sormam..

Hele Cumhurbaşkanı "Beni niye aramıyorsunuz" diye kuyruğa girme jestini yapıp kendini aratırsa bir gün "İşte ülkeye demokrasi geldi" diye mutlu da olurum.

Bu jesti, Cumhurbaşkanlığını krallığa çevirmek isteyen ve bunun için ülkenin nerdeyse tüm güçlerini seferber eden Süleyman Demirel'den hiç beklemediğimi de söylemek isterim.

Panda ve biz!..
ÇİN, tüm dünyada çevreyi korumanın simgesi olarak tanınan Panda'nın merkezi. Çinliler bu nesli tükenmekte iken güçlükle kurtarılan "ender" hayvanları, çok önemli dostlarına armağan ederler. Bir tane de bize teklif etmişler..

Sadettin Tantan, düşünüyor.. Panda'yı alıp altı ayda öldürürsek, dünyaya rezil oluruz.

Haklı Tantan.. Çünkü bu ülkede pandayı ağırlayacak mekan yok..

İki resmi havyanat bahçemiz var.. Gülhane dökülüyor. Ankara Atatürk Orman Çiftliğinde de durum yürekler acısı olmalı ki, bugüne dek sesleri sedaları çıkmadı..

Nurettin Sözen bir tek güzel şey yapıyor, Florya'ya dünya çapında bir hayvanat bahçesi hazırlıyordu. Birileri Floryalıları gaza getirdi, halk "Genelev istemezük" benzeri isyanla, bu büyük projeyi durdurdu. Şimdi, iyice küçültülmüş olarak yeniden canlandırılmak isteniyor.

Haa.. Bu arada.. Tüm çocuklara ve insanlara hayvanları sevdirecek bu hayvanat bahçeleri yok olurken, ülkenin "Kadrolu" Hayvanseverleri ne yapıyorlar?..

Ne yaptıklarını görüyorsunuz?..

İstanbul'u dünyanın en büyük köpek bahçesi haline getirip insanlara yasaklamaya çalışıyorlar!..

Sevgili Ediz Hun, bir kere, bir kerecik de peşine kameraları alıp şu "Hayvanat bahçeleri"ni gezsen de, hal-i pür melali millete göstersen..

Hayvan deyince aklına sokak köpeğinden başka şey gelmiyor mu, yoksa?.

Beyoğlu'nda bir Ankaralı..
Serpil Gogen ki, kızkardeşim olurlar ve Ankara'daki baş yardımcıdırlar.. Beyoğlu'nda bir hafta sonu geçirdi.. Orada bir otelde kalarak ve Beyoğlu dışına çıkmayarak.. Sonra bana "Öyle harika idi ki", diye başladı anlatmaya..

Ben ki, Beyoğlu'na tabanca ile zor giderim.. Dinlerken şaşırdım.. Beyoğlu hakkında çok peşin hükümlerim var demek, diye düşündüm.. Sonra düşündüm ki, benim gibi daha kimlerin vardır..

Onun için "Yaz" dedim, Serpil'e.. Bir Ankaralı gözü ile Beyoğlu'nda hafta sonunu, bugün ve yarın sunacağız sizlere..

***

Şimdi, desem ki "Geçenlerde, İstanbul'da Tarlabaşı Caddesi'nde bir otelde kaldık, bütün günü Beyoğlu'nda geçirdik, gece sinemaya gittik... Sonra yine dolaşmaya devam ettik, sabaha karşı otele döndük.. Ertesi gün yine Beyoğlu'ndaydık... Ve harika bir hafta sonu geçirdik"..

Buna kim inanır?

İstanbullular inanmaz, dudak büker, "Oralarda kalınmaz" derler.. Dediler de.. Ama ben, bu nostaljik hafta sonunu özellikle meraklılarına, bir başka dönemin görkemini keşfetmek, yaşamak isteyenlere öneriyorum..

Taksim adımbaşına otel dolmuş.. En lüksünden en sıradanına.. Biz Taksim'e iki adım mesafedeki Cartoon Otel'de kaldık.. Dört yıldız.. Avrupa'daki butik otellere benziyor. (Hıncalın notu: Hele Taksim'in ışıklarına değil, eski İstanbul'dan aynen kalmış bir "Canlı kartpostal" gibi duran eski sokağa bakan bir oda yakalayabilirseniz..)

Zevkle döşenmiş, temiz güleryüzlü... Fiyat, bir Ankaralı için bile çok makul.. Eskiden harika Fransız yemekleri yapan bir bistrosu vardı.. Şu sıralarda, Londra'daki ünlü Türk Lokantası Sofra, İstanbul'daki şubesini buraya da açmak üzere.. Hüseyin Özer son rötuşların yapıyormuş.. O zaman tadına da doyum olmayacak...

İlk gece Atatürk Kültür Merkezi'ndeydik. Çıkışta yanıbaşındaki Opera Pastanesi'ne girdik. İnanılmaz bir atmosfer, her saat yaşıyor... Ayrılmak istemedim.. Ertesi sabah kahvaltıda da oradaydık tabii..

Sonra, ver elini Beyoğlu.. Saat çok erken.. Beyoğlu tenha.. İlk turu önüme, sağıma soluma değil, başımı kaldırıp binaları, yukarıları seyrederek yaptım... Bu güzellik bir de Paris'te var.. Onlar yaşatıyor, biz ne hale getirmişiz.. Hayır! Bugün hüzün yok.. Herşeyin tadını çıkaracağım. O güzelim binalar atölye dolmuş, depo olmuş.. Ne var? Günün birinde yine kıymet bilen birilerinin eline geçer, eski günlerine dönerler.. Yeter ki, kimse yıkmasın...

Bazılarının içine girdim. Dantel gibi işlenmiş ferforje asansörler, güzelim kartonpiyerler, çiniler, mermer merdivenler..

(Serpil'i yarın sabaha kadar Asansör filminin o ferforje asansöründe bırakacağız bugünlük.. Yarın Tünel'le devam ediyoruz.)

Mülkiye!..
Mülkiyeliler Birliği'nde yönetim değişmiş.. İlk defa bir "kadın" başkanımız var. Bu önemli bir gelişme.. Sevinç verici.. Tansu Çiller Başbakan olduğu zaman da böyle sevinmiştim. Nereye geldik. İnşallah benzemez..

Yeni başkandan bir beklentim var.. Mülkiyelileri, siyasal, sosyal, ekonomik görüşlerine göre farklılaştırma yerine, Mülkiye şemsiyesi altında toplamak gerek.

Birlik, belli bir görüşün ocak başkanlığına dönmek üzereydi.

Şimdi yeniden Mülkiyeliler Birliği olmalı.. Tüm Mülkiyelilerin Birliği!..

SEVDİĞİM LAFLAR
Düşünüyorum,

o halde varım!..

Descartes

TEBESSÜM
Descartes bara girmiş..

Garson hemen koşmuş:

"Bir bira almayı

düşünüyor musunuz?."

"Düşünmüyorum" demiş filozof!..

Vee.. Ploffff!.. Descartes yok oluvermiş.

BİZİM DUVAR
Hükümet patatesi özendirmek için kampanya başlatıyor. Şuna kampanya demesek de "Patates Baskısı" desek.

Hakan&Utku

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 2000, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır