Dün, bütün Türkiye, Helsinki'ye kitlendi.
Sonra o kilit çözüldü, AB'ye adaylığımız teklif edildi, bu def'a gözler kulaklar Ankara'ya döndü...
- Acaba teklifi kabul edecek miyiz.
Epey heyecanlandık.
Ya reddederse Ankara?
Çünkü karar taslağını bizimkiler mikroskop altına aldılar, saatlerce incelediler...
Hem de değiştirilmiş şeklini incelediler.
Gerçi anlaşılmayacak bir ifade değil.
İçinde emr-i vâki yok... Telkin yok.
Şartlı şurtlu bir cümle de yok.
Öyleyse saatler süren bu uzun değerlendirme neyin nesiydi?
Türkiye, hangi sürprizle karşılaşmış olabilirdi ki?.. Beklediğimiz saatler boyunca bunu anlayamadık doğrusu.
Hattâ bir ara Ankara acaba nazlanıyor mu diye şüphelendik.
Naz, fazla bir kelimeydi ama kendini ağır'a satıyor olabilirdi.
Ah keşke.
Ağır'a satabilmek, bir kuvvet ve kudret ifadesidir... Hevesli gözükmekten daha iyidir.
İşte bunları düşüne düşüne, saatleri geçirdik... Yazmakta olduğumuz şu satırlara bile ambargo koyup, bekledik, bekledik.
Bir yandan bekleyeduralım, ama bir yandan da düşünelim.
Yunanistan'la aramızdaki anlaşmazlıklar, daha kaç yıl sürecek... 50 mi, 100 mü?
- Gidelim Lahey Mahkemesi'ne?
- Hayır, gitmem.
- Lahey'e benzer başka kurumlar var, gidelim oraya.
- Hayır, gitmem.
- Birilerini aracı yapalım.
- Hayır, istemem.
- Çözün öyleyse kendiniz.
- Hayır, çözmem.
Helsinki, bana kalırsa iki komşu ülkeye de iyilik yapıyor... Onları bâri bir uzlaşma sürecine, bir anlaşma fikrine ve zikrine doğru itiyor. Fena mı ediyor?
Türkiye'ye bir tuzak yok.
Bizi faka bastıracak bir hinoğlu hinlik yok.
Gayet dengeli ve mantıklı bir üslupla yazılmış.
Peki Ankara dün ne düşündü saatlerce.
Buna evet-hayır demek bu kadar zor muydu?
Dersini çalışmak istemeyen tembel öğrencilere benziyoruz... Yunanistan'la olan anlaşmazlıklarımızı 2004 yılına kadar çözmeye hiç niyetli olmadığımızı adeta ilan eder gibi davrandık... (Sonrası da meçhul)
Yunanistan'la barışmak, Avrupa Birliği'ne girmekten daha mı az önemli? Daha mı az kârlı?
.....
Aylardır, Dünya, Türkiye'yi konuşuyor...
Türkiye, bütün Avrupa'nın gündeminde.
Türkiye, yıldız gibi parlıyor.
Hem de Türkler'e rağmen...