Bu satýrlar okurlara ulaþmýþ olduðu sýrada, eðer, Türkiye'nin Avrupa Birliði'ne "aday üye"liði ilân edilmiþ olursa, 21.yüzyýla dair bir "umut kýpýrtýsý"na sahip olacaðýz.
Bu yüzyýl, yani 20.yüzyýl Türkiye için cömert bir yüzyýl olmadý. Tersine, Anadolu topraklarýnda baþlayan 1000 yýllýk tarihimiz açýsýndan bir "kaybedilmiþ yüzyýl" bu... Bu yüzyýla girdikten bir süre sonra önce devletimizi kaybettik; ardýndan kurduðumuz yeni devletle birlikte "tarihimizi"...
Son on yýldýr durumun farkýnda varmaya baþlayanlarýmýz var. Hem tarihimizi hatýrlamaya ve onu yerli yerine oturtmaya çalýþýyoruz; hem de devletimizi yenilemeye ve o sayede 21.yüzyýlýn belirsizlikleri baþedebilecek bir güce ulaþtýrmaya...
Birleþik ve barýþýk bir toplum; bunu saðlayacak "hukukun üstünlüðü" ilkesini gönüllü kabulleniþ, bütün bunlarýn imkân vereceði güçlü bir ekonomi ve bunlarýn üzerine oturacak modern bir devlet örgütlenmesi olmaksýzýn, "kaybedilmiþ yüzyýl"ýn ardýndan, yeni yüzyýla umutla bakabilmemiz mümkün deðil.
Yüzyýl'ýn son zirvesinden, Helsinki'deki AB Zirvesi'nden toplumca büyük bir heyecanla "aday üyelik" kararýný beklememiz bundan ötürü. Niye heyecanlýyýz? Niye tam anlamýyla sonuçtan emin deðiliz? Çünkü, "profilimiz"in "faullü" olduðunu biz de biliyoruz. O yüzden, heyecanýmýz, biraz da "af kanunu" çýkmasýný bekleyen sabýkalýnýn ruh haletini andýrýyor...
Olumlu karar muhtemelen çýkacak. Dünyanýn yönünü çizmekte herkesten daha etkili olan güçler, baþta Amerika bunu hararetle istiyor. Ýngiltere, Fransa, Almanya, Ýtalya, Ýspanya gibi bu kararý alacak organýn baþ aktörleri de buna teþne. Bunun iþaretleri aylardýr verilmekteydi. O nedenle, bu karar çýkacak gibi. Ancak, bu karar çýktýðý takdirde, Türkiye'nin semalarýný birdenbire pembe bulutlar kaplamayacak. Bir sihirli deðnek deðmiþcesine hayatýmýzýn tüm olumsuzluklarý birdenbire alabora olmayacak. Aksine, Türkiye için çok daha zorlu yepyeni bir süreç baþlayacak.
Bu zor sürecin baþlamasýna razý gibiyiz. Zira, bugün, Türkiye'nin "aday üyeliðinin ilân edilmemesi" ihtimalini kimse düþünmek bile istemiyor. Böyle bir ihtimal, 21.yüzyýla baktýðýmýzda önümüzü görememekle eþ anlamlý.
Büyük korku, dünyada yapayalnýz kalmak kaygýsýndan kaynaklanmýyor. Türkiye coðrafyasýndaki, Türkiye nüfusundaki, Türkiye tecrübesindeki bir ülke, nasýl olsa, koca dünyada yapayalnýz kalmaz. Korku burada deðil.
Korku, Helsinki'den gelecek bir "hayýr" kararý ile, Türkiye'nin müthiþ bir hayal kýrýklýðýyla içe dönmesi ihtimalinden duyulan korku. Açýk söyleyelim, bir baþka deyimle, Türkiye'nin "Avrupa denetimi"nden çýkmasý korkusu.
Bu korku, kolay kolay ayný sýraya sokulamayacak rengârenk ve gepgeniþ tüm toplum kesitlerinin müþterek korkusu. Ýmralý Adasý'ndaki mahkžmdan, Siirt'te okuduðu þiir yüzünden tüm siyasi haklarý elinden alýnan Ýstanbul'un seçilmiþ belediye baþkanýna, Diyarbakýr'da sur dibinden aþaðýda tembel akan Dicle'yi seyretmekten baþka kendisine hayat ufku saðlanmamýþ vatandaþtan, Adapazarý'ndaki depremzedeye, Maraþ'taki dindar küçük sanayiciden, Amerika'da Harvard'da iþ idaresi okuyan Ýstanbullu genç kýza, Antalya'daki otel iþletmecisinden Bursalý tekstilciye, yeni yýla Paris'te mi yoksa Londra'da mý gireceðine karar veremeyen iþ adamýndan, yeni yýla cezaevinde girme ihtimali bulunan fikir adamýna kadar son derece renkli ve geniþ bir yelpaze, AB'nin "Evet; Avrupa'ya adaysýnýz" kararýndan medet umuyor...
Bu, bir yönüyle "içe güvensizlik" ifadesi deðil midir?
AB perspektifinin kazanýlmasý, paradoksal biçimde, "içe güvensizliði" ortadan kaldýrma potansiyeli açýsýndan önemlidir. Çünkü, bunun sonuçlarýndan biri, devleti, modern anlamda güçlendirecek olmasýdýr.
Türk devletini güçlü olarak tanýmlamak yanýltýcýdýr. Bu, örgütünün büyüklüðü ve geniþliði ve elindeki güvenlik mekanizmalarýnýn gücüyle ilgili olarak böyle tanýmlanýyor. Oysa, 17 Aðustos, devletin ne kadar hantal ve bürokratik atalet içinde olduðunu ortaya koydu. Devletin modernleþmesi ve dolayýsýyla güçlenmesini, 20.yüzyýlda beceremedik.
Bu imkân, hiç deðilse, 21.yüzyýl için, AB kararýyla doðabilir...