Falınıza ve fayınıza bakan şarlatanlar..

Kenan Onuk'u da televizyonun başında perişan halde görünce, anladım ki, bu konuda yazdıklarım az, daha yazmam gerek..

Yani insanın "Yeter.. Yeter.. Öleceksek ölelim" diye bağırarak kendini şaraba vurası geliyor..

Nedir bu yahu.. İnsanları ruh hastası yapmak mı niyetiniz.. Sokakları paronoyaklar, depresifler mi doldursun istiyorsunuz?..

Yahu Kenan Onuk gibi Mekteb-i Mülkiye'de okumuş, TRT gibi bir kurumda haberciliği öğrenmiş, NTV'de en zorlu haber servislerinin birinin başına geçmiş birini böylesine aldatabiliyor ve bu hale getiriyorsanız, eğitimi bunun onda biri olmayan çoğunluğun halini varın düşünün..

Deprem, bir tiraj, bir reyting kaynağı olarak algılandığından beri, özellikle TV haber servisleri deprem olsun diye nerdeyse duaya çıkıyorlar..

Yahu 3.2 şiddetindeki deprem için de program yapılır mı?.. Ayıp yahu.. Hem de nasıl ayıp.. 3 şiddetinde hergün binlerce deprem olur dünyada, insanlar farkına bile varmaz..

Farkına varmadıklarınızı televizyonlar fark ettiriyor ki, kafayı iyice üşütün..

Televizyonlar deprem dehşeti yaratıyor ya.. Bir takım uyanıklar da fırsat bu fırsat alet satmaya başladılar.. Erken uyarı sistemleri..

Yalan..

Depremi erkenden haber almanın imkanı yok ki, erken uyarı sistemi olsun.

Olsa dünyanın en büyük uygarlıkları bilmez mi?..

Daha iki ay evvel Los Angeles'te deprem olmadı mı?.. Amerikalı gerzek mi?.. 100 dolar verip deprem uyarı sistemi niye kurmuyor?.

Bakın.. Beni iyi dinleyin..

O deprem uzmanlarının, o faylar hakkında ahkam kesenlerin, o İstanbul depremi diye aylardır İstanbul'u sarsanların hiçbirine kulak asmayın..

Bakın, dünyanın kabul ettiği deprem gerçekleri.. Tekrar tekrar yazıyorum..

1. Fayların tarihi yoktur. Bir fayın geçmişteki hareketlerine bakarak geleceği hakkında tahmin yapılamaz.

2. Fayların benzerliği yoktur. Bir fay, şekil bakımından benzeri bir başka fayla mukayese edilerek deprem tahmini yapılamaz..

Yani deprem tahmini yapılamaz..

Ya-pı-la-maz!..
Deprem olacaksa olur. Ne zaman olacağını ne bugünün, ne de yarının teknolojisi ile tahmin etmenin mümkünatı yoktur.

Bir falınıza bakarak "Size yol görünüyor. 3 ay mı desem, 3 yıl mı" desem diyen nasıl bir şarlatansa, fayınıza bakıp "Size deprem görünüyor, 5 gün içinde de olur, 50 yıl içinde de" diyen de o kadar şarlatandır.

Yahu Allahın adamları şimdi çıkıp "Ey uzmanlar hepiniz öleceksiniz" desem bu tahmin mi olur?.. Öleceksiniz tabii.. Hiçbirimizin dünyaya kazık çakacak hali yok..

Bakın dostlarım, bakın benim okuyucularım..

Şimdi eğer, siz ve çocuklarınız, ruh sağlığınız yerinde yaşamak istiyorsanız, her birinde bir başka yalanın pazarlandığı deprem programlarına sakın ama sakın bakmayın..

"Dep.." lafını duydunuz mu, depin o kanalı gitsin.. Zap yapın.. İzlemeyin.. İzlerseniz, önce sapsarı olursunuz.

Alışkanlık haline getirirseniz yavaş yavaş kafayı üşütürsünüz..

Deprem insanı bir kez öldürür. Bu televizyonların sizi hergün öldürmesine, deli etmesine, çıldırtmasına, paranoyak ve depresif yapmasına izin vermeyin. Ailenizin ruh sağlığını koruyun.. Depremle ilgili hiç ama hiçbirşey izlemeyin..

Siz onların reytingini düşürmezseniz, bunlar sizin beyninizin reytingini sıfırlayacaklar, haberiniz ola..

Cumbaba dönelim, seçimlere gidelim.

Bugünlerde Ankara, Cumhurbaşkanı seçiminin nasıl yapılacağını tartışıyor. Kimileri "Cumhurbaşkanını halk seçmeli" diyor. Çoğunluksa "Meclis seçsin. Halk gene her zamanki gibi akla karayı seçsin" fikrinden yana. Tartışma sürerken yükseklik korkusu olmayan, irtifa meraklısı adaylarımız teker teker arz-ı endam etmeye başladılar bile.

Çevik Bir: "Artık çevik bir Cumhurbaşkanımız olmalı" diyen Çevik Bir, Ali Şen'in de dolduruşuna gelip Cumhurbaşkanlığı adaylığını bir basın toplantısıyla açıklayıverdi. İlk 100 gün neler yapacağını hala açıklamış değil. Kazanamazsa Fenerbahçe Cumhuriyetinin başına geçebilir.

Kamer Genç: Cumhurbaşkanlığı denince ağzı sulananların başında geliyor. Bu yüzden konuştukları hepten anlaşılmaz oldu. "Kamersiz düğün olmaz" diyerek adaylığını isteyeceğimizden pek emin değiliz.

Doğan Güreş: Çankaya için avını bekleyen şahin gibi pusuda. Bu yüzden kendisine doğan görünümlü şahin demek daha doğru olur. Tak diye emredilenleri şak diye yapan "takşaklı" Doğan Paşa bu özelliği ile Amerika için de ideal. Yine de bu toplumun etekli bir cumhurbaşkanına hazır olmadığını düşünüyoruz.

Erdal İnönü: Erdal bey kendisine leylek diyenleri doğrularcasına geri dönüş hazırlıklarında. Ama bu sefer temkinli. Yuvasını daha yükseğe yapmaya hazırlanıyor. Seçilirse daha evvel siyasetten ağzı yandığı için Cumhurbaşkanlığı andını üfleyerek içmeye kararlı. Erdal bey çocukken de hep paşa çayı içermiş. Sonra da "Gene mi benim çayımı içtin Erdal?!" diyen babası İsmet Paşa'dan dayak yermiş.

Kibariye'n Annesi: Bu kadın çok karizmatik. "Şöför Tüümay Şööfer Tüüümay" diyerek kızını bile çileden çıkartan bu kadını aslında DYP'de Çiller'in karşısına çıkartmak lazımdı ama geçti borun pazarı sürelim eşeğimizi Çankaya'ya.

M.Ali Erbil: Çanakkale sevdasının yerini Çankaya almışa benziyor. Yaver hostesinin Deniz Akkaya mı yoksa Özlem Yıldız mı olacağı daha belli değil. Ama şurası kesin eğer M.Ali Cumhurbaşkanı olursa Türkiye, First Lady kavramından sonra Second hatta Third Ladylerle de tanışabilir.

Mesut Yılmaz: Cumhurbaşkanlığına aday olmayı düşünüyor ama ağırkanlılığı ile son başvuru tarihini kaçıracağı kesin. Bu yüzden Cumhurbaşkanı olma ihtimali Nadide Sultan'ın göğüslerine silikon taktırma ihtimali kadar.

ZEMAN: Sergen'e bile posta koyan aslan yürekli Zeman da pekala cumhurbaşkanımız olabilir. Amerikalı milletvekilimiz oluyor da Çek bir cumhurbaşkanımız neden olmasın? (çeeek bir cumhur başkanı antrenor olsunnn!..)

Süleyman Demirel: Ve işte adayların en şanlısı. Onu anası Çankaya için doğurmuş. Siyaseti zirvede bırakmaya kararlı ama şimdi değil. Süleyman bey görev süresinin uzatılacağından emin. Bu yüzden Cumhurbaşkanlığı Çankaya'da keklik görüyor. Hatta diğer adaylara cevaben bir şarkı bile hazırlatmış: "Yüksek yüksek tepelere göz koymasınlar."

Anlayacağınız yeni milenyumun ilk yıllarında BİR BİLENyum yine başımızda.

e-mail: hakanutku@hotmail.com

Pislik!..
Tansu Çiller'in ceride-i paçavrasından fakslar alıyorum.

"Yazılarınız acımasız, haksız. Pireye kızıp yorgan yakıyorsunuz" diyorlar.

"Orada ekmek parası için çalışan bir çok gazeteci var. Ama hepimizi bir kefeye koyup `Pislik' olarak yorumluyorsunuz" diyorlar.

Keşke bu mücadeleyi bana değil, içerdeki o pisliklere karşı verseydiniz, dostlarım.

O pisliklerin, "Yazı" diye yazdıkları şeyleri, artık bütün Türkiye biliyor. Yaptığım alıntılar hem onları, hem de Tansu-Özer Çiller kimliklerini hiçbir şüpheye yer bırakmayacak kadar açığa çıkardı.

Sizin durumunuza üzülüyorum.. Ama söyleyin bana..

Bir kazan çorbanın içinde üç topak pislik gelirse kepçenize o çorbaya ne dersiniz ve ne yaparsınız?..

Onur mücadelenizi içerde yapın sevgili dostlarım. O zaman sadece beni değil, tüm medyayı yanınızda bulacaksınız.

Gazetecilik kalemini satarak yapılacak mesleklerden değildir.

Cennet Cehennem!..

Silifke'nin kayalıkları değil.. Uğur Pembecioğlu'ndan gelen tarifler..

Amerikan geliriniz

İngiliz eviniz

Çin yemeğiniz

Alman arabanız

ve Türk karınız varsa, Cennettesiniz.

Eğer..

Amerikan arabanız,

İngiliz karınız,

Çin eviniz,

Alman yemeğiniz ve

Türk geliriniz varsa, cehennemdesiniz.

TEBESSÜM
Feministlerle, Caretta kaplumbağaları arasında ne fark var?.

Kimse feministleri kurtarmaya uğraşmaz.

SEVDİĞİM LAFLAR
Parça parça değil de bir bütün olarak kırıldığı için hayallerimiz, bu kadar acı çekiyoruz.

Galatasaray!..

Türk sporunda yeni bir

deyiş var artık!..

Bir Büyükler!..