Saat 13'e, yahut 14'e kadar yazmayı geciktirsem, belki de Avrupa Birliği'ne adaylığımızın kabul edilip edilmeyeceği konusunda remil atmaktan kurtulurdum.
Ama öğleye kadar boş boş oturmayı gözüm yemiyor.
İçimdeki ses, adaylığımızın kabul edileceğini fısıldamada...
Batı'laşma, bana göre daha doğru bir deyimle "çağdaşlaşma" girişimleri 200 yıldan bu yana bir türlü gerçekleşemedi..
Bu aynı zamanda Atatürkçülük edebiyatındaki yerli yersiz yırtınmaların da, doğru dürüst çerçevesine bir türlü oturamamış olduğunun kanıtı...
1821'e kadar bir Osmanlı eyaleti olan Yunanistan, Avrupa Birliği üyesi...
Biz ise adaylığımızın dahi kabul edilip edilmeyeceğine remil atıyoruz..
Yüzyıllar boyu kendi kendimizi mi kandırıp durduk; yoksa böyle bir kandırmaca, üst düzey çıkarlar mı sağladı bazılarımıza?
Bir kandırmaca bazı avantalar sağlamıyorsa, bu kadar uzun sürmezdi.
Peki, biz neden bir türlü çağdaşlaşamadık?
Köylülüğü aşamadığımız için...
Peki, neden köylülüğü aşamadık?
Savunma gücümüz, silah teknolojisinde aşamalar yapmak yerine, köylü taburlarının süngü sayısına dayandığı için belki de...
Buna elbet sermaye birikiminden yoksunluk da eklenebilir.
Peki, neden sermaye birikimi olmadı bizde?
Önce Osmanlı sarayı, ta I. Murat'dan bu yana, sermaye egemenliğine asla göz yummadı...
O nedenle de ekonominin kendi dinamiği içindeki oynak ve aşamalı dengeleri hiç mi hiç kurulmadı...
Siyasal egemenlik, parasal egemenlikle asla nikah kıymadı... Ve üretim gücündeki yenilenmelere dayalı bir çağdaşlık da yaratamadı.
Aman Allah hele yabancı sermaye korkusu... Ne var ki, yabancı para, üretime dönüklük yerine, köylü taburlarını gereğinde kullanma karşılığında, siyasal egemenlerin avucuna uzatılıyorsa, hemen kabul ediliyordu...
O nedenle de NATO'ya çok kolay girdik.
Şimdi Avrupa Birliği'ne acaba bugün aday olabilecek miyiz, diye remil atıyoruz...
Neyse ki, bir Türk cihana bedel ve ne mutlu Türküm diyene...
Tabii bir de Batı'laşma çabalarındaki sersemlikler var... Üretimde Batı'laşmak yerine, tüketimde Batı taklitçiliği yapmak gibi...
Hangi kadroların, hangi parayla yaptığı taklitçilik?
Hazine'den geçinmeli kadrolarınkiyle; onlara yakınların, Hazine arazilerini yağması ve bol keseden açılan Hazine kökenli kredilerle yapılan taklitçilik...
Bütün bu deli pöstekisi benzeri saçmalıkları Türkiye kendiliğinden aşamadı bir türlü.. Türkler'in temel özelliği, mesleksizlik olduğu için aşamadı...
Şimdi remil atıyoruz... Hiç değilse Avrupa Birliği'ne adaylığımız bakalım kabul edilecek mi önümüzdeki saatlerde?..
Bana edilecek gibi geliyor... Globalleşme sürecinin kulaçları içinde Türkiye'nin kendi koşullanmaları bataklığında tokaçlaşıp kalması pek olası değil.
Neyse ki, Bologna'yı yendik...
Remilimiz tutmasa dahi, bir tesellimiz var sayılır...