ÖNCEKİ gün İstanbul'un üzerine sis çökmüştü. Ama sisin rengi siyaha çalıyordu, bir tuhaftı. Gece Göztepe'de soluduğum hava genzimi fena halde yaktı. Demek ki "hava kirliliği" denen canavar işbaşındaydı.
İGDAŞ, İstanbul'u "temiz hava kenti" ilan ediyor. Kır çiçekleriyle bezenmiş reklam panolarında pembe tablo çiziyor. Doğalgaz sayesinde İstanbul'un mis gibi hava soluduğunu savunuyor. Doğalğaz kullanımının İstanbul'da havayı bir miktar temizlediği doğru. Ama sorun çözülmedi. Sorunun çözülmesi çarpık yapılaşmanın sona erdirilmesine bağlı.
SEN doğalgazı nerelere dağıtmışsın? İstanbul'un imarlı yerlerine.. Bunlar kentin ne kadarlık bölümünü kapsıyor? Yüzde onunu. Yüzde doksanlık bölüm kaosun pençesinde. Gecekondular, kaçak beton yığınları buraları doldurmuş. Kentin plan ve düzenden iyi kötü nasibini almış bölümü, çarpık kentleşme ucubesinin ortasında minicik bir vaha gibi kalmış. "Düzenli" diyebileceğimiz bu küçük adacığı çevreleyen "ucube"ye, doğru dürüst hiç bir belediye hizmeti gitmediği gibi, doğalgaz da götürülmemiş. Götürülemez de. Çünkü oralar "kayıtdışı" yerler.
KENTİN yüzde 90'lık "kayıtdışı" bölümünde halâ kötü ve zehirli kömür, hatta lastik yakılıyor. Bunlardan yayılan kanserojen madde yüklü duman kentin imarlı bölümünün üzerine de çöküyor. Soluduğumuz hava genzimizi yakıyor, ciğerlerimize öldürücü partiküller dolduruyor. Yani kentin imarlı yüzde 10'luk bölümüne doğalgaz dağıtmakla iş bitmiyor. Kır çiçekleriyle süslü afişlerdeki "Temiz hava kenti İstanbul" gibi sloganlarla kendimizi aldatmayalım. TEK tek ağaçları değil ormanın bütününü görmezsek, gerçeği de göremeyiz.