"Bu kararın alınması için sizin de büyük gayretleriniz oldu... Bir Türk olarak size teşekkür etmek istiyorum..."
"Biliyor musunuz ki sadece uzun bir yolun henüz başlangıcındayız... Bundan sonra size çok iş düşüyor... Avrupa Birliği ile uyum içinde olmaya çalışmalısınız..."
Ben bu Finliler'i hep severdim zaten... Yıllar önce Fin vatandaşı Kazan Türkleri'yle röportaj yapmak üzere geldiğim bu ülkede bu kez yıllardır tescil edilmesine uğraştığımız Avrupa kimliğimizin bize teslim edilmesine şahit oluyorum... Mutluyum... Buradaki bütün Türk gazeteciler birbirlerini tebrik ediyor... Nurdan Bernard ile neredeyse sevinç gözyaşlarıyla birbirimize sarılıyoruz...
Olaylar sanki ısınan havaya ayak uydurdu... Önce bir ayaz vardı... Sonra şiddetli kar yağışı yerini yağmura bıraktı... Ve dün o açıklama yapıldığı sırada ilk kez burada güneş çıktı... AB'nin kararını beklediğim iki gün boyunca adeta bir Amerikan filmi seyrediyorum zannettim..
Hani iki çetenin liderinin birbirlerine üstünlük sağlamak için usta şoförlerini karşı karşıya getirdikleri bir film vardı... Şoförler otomobilleri son sürat birbirlerinin üzerine doğru sürerler.. Tam çarpışma anına yaklaşırken biri ötekinden daha fazla korkarak direksiyonu çevirir ve kaybeder.. Ancak buradaki fark ve zorluk her iki tarafı da kazançlı çıkartmaya çalışmaktı.. Son ana kadar ne Türkiye pozisyonundan taviz verdi ne de Yunanistan alabileceğinin maksimumunu almak için AB ile şiddetli bir pazarlıktan vazgeçti. Ancak çarpışma anından bir saniye önce herkes tavizini verdi.. Bizler de sabahlara kadar uykusuz kaldık.. Ama feda olsun...Yalnız İngilizler'in, İtalyanlar'ın iyimser konuşmalarının ve rastladığım Yunanlı delegelerin "Elimize düştünüz" tavrı ve tarzındaki konuşmaları bu iki gün boyunca can sıkıcıydı...
Bir de Almanlar'ın, örneğin Savunma Bakanı Rudolf Scharping'in her fırsatta "Avrupa Birliği'nin üyesi olmak istiyorsanız önce kendi içişlerinizi düzeltmeniz gerekir... Azınlık hakları, insan hakları ve demokrasi başta olmak üzere..." diye durmadan vurgulamaları kurşun gibi içime işledi...
Bin kadarı kazan Türk'ü olan beş milyon nüfuslu Finlandiya 260 milyonluk Amerika'dan daha zengin galiba... Washington'da geçtiğimiz Nisan ayında NATO'nun kuruluşunun 50'nci yılında yapılan zirve ile Avrupa Konseyi'nin buradaki zirvesini karşılaştırınca şaşıp kalmamak mümkün değil... Basın için her iki ülkedeki organizasyon doğrusu beş yıldızı hakkediyor... Ancak Washington'da bir bardak su için bile para ödemek zorunda kalınırken Helsinki'de her şey bedava... Elimizi cebimize attırmıyorlar bile...
FÜSUN MUTLU