Yunanistan ile AB'nin 14 ülkesi arasında Türkiye'nin adaylığını ilgilendiren çetin müzakereler dehşetliydi. Yunanistan Türkiye'nin adaylığını kabul edebilmesi ve tam adaylık vasıflarına kavuşabilmesi için Lahey, Kıbrıs'ın üyelik müzakereleri ve Türkiye'nin izlemesi gerektiği yol haritası konularında "taktik" gereği "kararlı" bir tutumla başladı. Bu müzakerelere Yunanistan'ın karşısında 14 ülke başbakanı ve devlet başkanı vardı. Ama toplantı salonundaki tartışmalar anında Ankara'ya bildiriliyordu. Ankara'nın tavrı da "kararlıydı". Anakara ne Lahey konusunda bir zaman çizelgesi kabul ediyor; ne Kıbrıs'ın AB üyeliğini kabul ediyordu. 14 AB ülkesi ise, Türkiye'yi "şeklen" bile olsa AB adaylığını Yunanistan'a kabul ettirmeye ve "..verelim gitsin." şeklinde bir tavır içindeydi.
AB'nin 14 ülkesi, Yunanistan ve Türkiye üçgeni arasında arasında geçen müzakerelerde çeşitli "cepheler" oluşuyor; ancak bu cephelerin sentezi "bir cümle yüzünden bile" anında değişebiliyordu. Örneğin Kıbrıs'ın AB ilişkileri konusunda hep Türkiye'nin görüşlerini desteklediğini bildiğimiz Fransa, bu çetin müzakerelerde Yunanistan'a taraf oldu..
Üst üste ve saatlerce süren bu toplantıların sonunda hazırlanan nihai bildirinin içerdiklerinden "herkes memnun" görünümündeydi. Ancak Ankara'nın bu nihai bildiriyi kabul edip etmediği haberi, Helsinki'ye bir türlü ulaşmıyordu. Helsinki Zirvesi'ni izleyen Türk basın mensupları, Finlandiya Başbakanı Paavo Lipponen'in "Türkiye'nin AB adaylığını oy birliğiyle kabul etmiş bulunuyoruz!" şeklindeki açıklamasını duyunca "sevineceklerine mi üzüleceklerine mi" karar veremeyen tek gazeteci grubu oldu... Diğer cephede Avrupalı ve Yunan delegeleri ve gazetecileri, coşku içinde "bu iş bitmiştir" diyerek biz Türk gazetecileri "tebrik etmek" için koşuşturmaya başladılar.. Bizim "tam anlamıyla sevinemediğimizi" görünce "kendinizi aday olarak nasıl hissediyorsunuz" sorularıyla karşılaştık.. Kabul edecek miydi etmeyecek miydi.. Kabul etmezse "bir çuval incir ne olacaktı.