Cezaevleri otel gibiymiş
Nesim Malki cinayetinin "azmettiricisi" olduğu iddiası ile tutuklanan Bursalı işadamı Erol Evcil'in kaldığı Kartal Cezaevi'nde dubleks odaya konulması ve odanın lüks mallarla tefriş edilmesi ile ilgili yazıya hemen cevap geldi.
İşe bakın, ben bilmiyordum, meğer cezaevlerine lüks malların girebilmesi ve koğuşların tefriş edilebilmesi için bir genelge çıkarılmış. 3.6. 1996 ve 6.5.1999'da Adalet Bakanlığı'nın yayınladığı genelgelere göre, tutuklu ve mahkümlar ihtiyaç duydukları malları cezaevine sokabiliyorlarmış.
Genelgeye göre televizyon, buzdolabı, ütü, radyo, halı, masa, sandalye gibi mallar cezaevlerine rahatlıkla alınıyormuş. Çamaşır ve dikiş makinalarına bile izin varmış.
Erol Evcil ile diğer bazı başka tutuklu ve mahkümlar bu genelgeden yararlanıyormuş.
Bu arada önceki gün Kartal Cumhuriyet Savcısı Hüseyin Boyrazoğlu ile de konuştum. Savcı Boyrazoğlu Erol Evcil'de cep telefonu ve bilgisayar olmadığını söyledi. Ben de onu "espri olarak" yazdığımı söyledim. Meğer Adalet Bakanlığı yazıyı okur okumaz "cep telefonu ve bilgisayar var mı, derhal inceleyin" talimatı vermiş. Mahküm ve tutukluların genelge sayesinde koğuşlarını tefriş edebilmeleri belki "yasal" destek bulmuş olabilir. Ama şurası unutulmamalı ki; kamuoyu halkı ve devleti soyan, dolandıran kişilerin, ırz düşmanlarının, katillerin, çetecilerin hapishaneleri otel gibi kullanmalarından çok rencide oluyor. Elbette mahküm ve tutuklulara insanca yaşam ortamı sağlamak görevimiz ama, içeriyi dışarıdan daha lüks hale getirerek bir tür keyif çatılması herhalde Türkiye'ye özgü bir olay.
Umudum kırıldı
İki hafta üstüste Siyaset Meydanı'nda üniversite öğrencilerini izledik. Programın konuşmacılarını dinleyen öğrenciler zaman zaman sorularla zaman zaman da kendi görüşlerini açıklayarak katkıda bulundular.
Ancak üniversiteli öğrencileri izlerken canım çok sıkıldı, umudum kırıldı.
Üniversite öğrencilerini hoşgörüden bu kadar uzak, küstah, bilgisiz ve üzülerek yazıyorum ukalâ görmek beni şaşırttı.
Beğenmedikleri görüşleri dalga geçerek dinleyen, konuşmaya başlayınca önce hakaret etmeye çalışan, tanım ve kavramları çarpıtan ya da bilgisizliklerini ortaya koyan öğrencilerin geleceği kurtaracaklarına inanmak güç.
Bilemem, Ali Kırca özellikle mi en kötü örnekleri seçti? Öyleyse mesele yok. Ama bu gençler üniversitelilerin ortalamasını temsil ediyorsa çok kötü.
Aydın olmayı herkesin kabul edeceği görüşleri savunmak sanan, liberal olunca uyuşturucu bağımlısı olunacağını öne süren, "ben sizden daha iyi anlatırım" diyen, fikrini beğenmediği konuşmacıya "angut" diyen öğrenciler, Türkiye'nin görmek istediği üniversiteli örneği olamaz. Üzüldüm, çünkü gelecek için umutlarım kırılıyor.
Karalama ve utanmazlık
Sizlere Adalet Bakanlığı'ndan gelen açıklama hakkında bilgi vermek istiyorum. Erol Evcil'in kaldığı cezaevi odasını dilediği gibi döşemesi üzerine yazdığım yazıdan sonra gönderilen açıklamanın altında "Ali Suat Ertosun- Hakim- Genel Müdür" imzası var.
Elbette bürokrasi eğer yazılan bir yazıda yanlışlık ve eksiklik varsa bunu düzeltmek durumunda.
Ancak bu yapılırken, herhalde "korunma içgüdüsüyle" olacak her seferinde muhataba aba altından sopa gösteren bir üslup kullanılıyor.
Genel Müdür Bey, açıklamanın başında "yazınızda yer alan tüm iddialar gerçek dışıdır" diyor. Neden gerçek dışı olsun ki, Evcil odasını döşedi mi döşemedi mi? Efendim bu yasalara uygunmuş. Olabilir, her yasa mükemmel diye bir kayıt yok.
Ama daha vahim olan açıklamanın sonunda yer alıyor. Bu Genel Müdür Bey de, aynı korunma içgüdüsü ile şöyle diyor: "Yanlış bilgilendirme ve değerlendirmeden hareketle, devletin acz içinde bulunduğu sonucuna ulaşmak, ağır bir sorumluluk altında görev yapan Kartal Özel Tip Kapalı Cezaevi personeli ile Bakanlığımızı karalama ve yıpratma amacına hizmet edecektir."
Bir olayı incelemek ve eleştirmek neden "karalama ve yıpratma" oluyor? Benim ya da aynı konuyu ele alan bir başka gazetecinin Adalet Bakanlığ'nı ve cezaevini karalamasından hiçbir çıkarı yoktur, böyle bir şey aklımıza bile gelmez.
Ama bürokrasi için "en kolay" savunma yöntemi, muhatabı art niyetli, kötü, devlete karşı hatta vatan haini göstermektir. Bunun örnekleri ile ilk kez karşılaşmıyoruz, bu hep böyle oluyor.
Bu yöntem ayıptır, utanmazlıktır.