kapat

30.10.1999
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
S u p e r o n l i n e
Magazin
banners
Sabah İnternet
L E I T Z
Sofra
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
Bayan Sabah
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
Hazırlayanlar
Sabah Künye
E-Posta

Teba
1 N U M A R A
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 1999
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
1923: Ekonominin miladı
76 yıllık Cumhuriyet dönemi ekonomi tarihini değerlendirenlerin bir bölümü, dönemi bugünün gözlüğünü takarak inceliyor ve yapılanları eleştiriyor. Bir bölüm aydın ise 1923 ile 1999'u karşılaştırarak, kaydedilen gelişmenin ne kadar büyük olduğunu vurguluyor.

Oysa bir dönemin tarihsel olay ve olgularını, ancak söz konusu dönemin koşullarını dikkate aldığımız takdirde tam olarak anlayabiliriz. Geçmiş dönemlerin olaylarına, bugünün koşullarını ölçü alarak baktığımız takdirde yanlış sonuçlara varmak kaçınılmaz olur.

Tarihteki olayları yalnız kendi ortamında incelemek de yetmez. Ekonominin onyıllar, yüzyıllar boyunca aldığı mesafenin, dünyanın diğer ülkeleri ile karşılaştırılması gerekir. Böylece, ekonomik gelişme trenini nerede ve ne zaman kaçırdığımız hakkında ipuçları bulabiliriz. Bu ipuçlarını da geleceğimizi kurtarmak için kullanır ve kalkınma yarışında kaybettiğimiz turları telafi edebiliriz. Bu yöntemle geçmişe baktığımızda, başarılarla olduğu kadar başarısızlıklarla da karşımıza çıkabilir.

Kazanımlar
Osmanlı'nın tam 300 yıl önce Karlofça Anlaşması ile başlayan gerileme dönemi, Cumhuriyet'le tam bir "U dönüşü" yaptı. 221 yıl süren ve ekonominin hayat damarlarını kurutan, toplumsal dokuyu tel tel çözen bir döneme, 1923'te son verildi.

Özellikle 1870'den sonraki yıllarda insanlar büyük bir umutsuzluk içindeydi. Bu umutsuzluk sanata ve edebiyata da sinmişti. Şiirlerde, şarkılarda bile üzüntü, gelecek korkusu vardı:

"Titrerim mücrim gibi baktıkça istikbalime.." ve benzeri şarkılar, tepeden tırnağa melal, yeis ve elemle dolu şiirler çok tutuluyordu.

Gelecekten hâlâ biraz korksak da, Cumhuriyet umudun miladı oldu.

1877 ve 1910 sonrasındaki büyük göçler ve savaşlar, işsizliği artırmış, ekonomiyi daraltmıştı. Tarım teknolojisi, Hititler'den 20. yüzyıla kadar çok az değişmişti. Birkaç tekstil ve çivi fabrikası dışında sanayi yoktu. Halk ekonomi, sanayi ve üretimden soğutulmuştu.

Umutlu gelecek
* Bu aksaklıkları düzeltmek o kadar zor değil. Reformlar yapıldığı takdirde Türkiye 10 yıl sonra, bugünden düşüncemizde kolay kolay canlandıramayacağımız, olumlu bir noktaya gelecek.

* Nüfus artış hızının düşmesi ve eğitim düzeyinin istikrarlı bir şekilde yükselmesi, siyasetin yenilenmesini, ekonominin daha hızlı büyümesini sağlayacak.

* Çocukların toplam sayısının aynı kalması, onlara daha güzel bir hayat hazırlamamıza imkan verecek. Doğurganlık oranındaki düşüş, kadınları ekonomiye kazandıracak.

* Yılda yüzde 8'lik bir ortalama büyüme hızı yakalandığında 2009'daki milli gelirimiz bugünkünden yüzde 116 daha fazla olacak.

* Gelir artışı, bölgesel eşitsizliği ve bozuk gelir dağılımını iyileştirmek için kaynak yaratacak. Kişi başına milli gelir 5 bin doları aştığında, iç pazar iyice büyüyecek. 2009'da her 100 aileden 45'inin otomobili olacak. Kentle kır arasındaki refah farklılığı iyice azalmaya yüz tutacak.

* Toplumda kent değerlerinin ve kentsel davranış biçimlerinin etkisi, iç göçün yavaşlama eğilimine girmesi ile zamanla artacak. Yarı köylü-yarı kentli köylü varoş kültürü, her geçen yıl biraz daha alan kaybedecek. Yaşamaya değer bir hayata kavuşanlar, kendilerinin ve başkalarının hayatına daha fazla değer verecek. İnsan hakları ve demokrasi konusunda bugünkünden daha iyi bir düzeyde olacağız.

Unutmayacağız...
* 2009 yılı Cumhuriyet'in 86. yılı olacak. Üzerinden bu kadar yıl geçmiş de olsa biz 21. yüzyıldaki, bağımsız, onurlu ve çağdaş Türkiye için canını verenleri unutmayacağız.

* 1960'lara kadar ışıksız, yolsuz köylerde tarımı geliştiren ve ekonomiyi ayakta tutan üreticilerin değeri yıllar geçse de bilinecek.

* Cumhuriyetin ilk kuşaklarından olup, köylere eğitimin ışığını götüren öğretmenler, il sınırı tanımadan hastalarının yardımına koşan doktorlar ve dağ başlarında fabrikalar, barajlar kuran mühendisler hiç aklımızdan çıkmayacak.

* Durgunluk, kriz demeden bir şeyler üretmeyi, dünyanın dört bir yanına mal satmayı amaçlayan sanayinin kurucu babaları da hep hatırlanacak.

*İmkansızlık içinde cumhuriyeti kuran ve ayakta tutanlara minnet borcumuzu, ağlayıp sızlayarak, geçmişi suçlayarak değil, daha bilgili ve üretken olarak ödeyeceğiz.

* Cumhuriyetin kökleşmiş çınarına, demokrasi ve barış aşısını tam olarak tutturduğumuzda ise Türkiye, ekonomi ve toplumsal hayatın, spor ve kültürün her alanında dünya liginin ilk sıralarına demir atacak. 20. yüzyıla hasta adam olarak giren Türkiye, gelecek yüzyılın yükselen ülkesi olacak. Uygarlıkların beşiği Anadolu'da çağdaşlık ve uygarlık yine hükmünü sürdürecek...

Çok yol aldık...
* 1935-40 arasındaki sanayileşme süreci savaşla kesintiye uğradı. 1955-60 arasında bu kez özel sektör sanayi atılımını başlattı. 1970'deki yeni sanayileşme dalgası, 1980 sonrasındaki dışa açılmadan sonra yeni bir hız kazandı.

* Cumhuriyet'in eğittiği kuşaklar 1990 sonrasında, işçisi, işvereni, mühendisi ile ekonomiye büyük bir dinamizm ve esneklik kazandırdı. Son 10 yıldaki siyasi istikrarsızlığa, komşu ülkelerdeki savaş ve gerilimlere rağmen ekonomi yine yüzde 4.9'luk ortalama büyüme oranını tutturdu. Hızlı büyüme sıralamasında dünya ülkeleri arasında 27. sıradayız.

* 1946'da 4 bin olan otomobil sayısı, bugünlerde 4 milyonu aşmak üzere. Bulaşık makinesinde sahiplik oranı, İspanya'dan daha yüksek.

* Dünya ülkeleri arasında, ihracatta 32, sanayi üretiminde 24, sanayi üretimi artışında 16. ve sebze üretiminde 4. sıradayız. Fındık üretiminde 1., buğday, çay, pamuk ve yün üretiminde ilk 10 arasındayız.

Dur-kalk ekonomisi
Başarılarla övünürken şu olumsuzlukları da gözardı etmemek gerekir.

* Her 2-3 yıllık büyüme döneminin ardından bir durgunluk veya daralma geliyor. Bu mehter ritmi ve dur-kalk ekonomisi, sürekli büyüme ivmesini kırıyor. Siyaset ekonominin gelişmesine ayak uyduramıyor. Siyaset ayağındaki tökezlemeler, ekonomi ayağının da hızını kesiyor.

* Daha 1979 yılında kişi başına milli gelirimiz, G.Kore ile aynı düzeyde ve 1800 dolar dolayındaydı. Son yaşadığı krize rağmen bugün G. Kore'nin kişi başına geliri, Türkiye'nin 3 katı.

* Hükümetler, ekonomiye gereken önem ve önceliği hâlâ veremiyor. Popülizme (halkçılık) çok düşkünüz ama çalışkan halkımızın gelir dağılımından aldığı pay beş yıldır sürekli geriliyor.

* Gelişmekte olan ülkeler, bir sektördeki kazançları, teknolojik düzeyi daha yüksek sektörlere yatırarak gelişmesini garantiye alıyor. Biz ise, örneğin tekstildeki kazançları yine tekstile yatırıyoruz. Atıl kapasiteler büyümeyi engelliyor.

* Ekonominin ve insanımızın geleceğini güvenceye alacak eğitim ve sağlık yatırımlarını özellikle son 10 yılda ihmal ettik. İnsanımız genelde moralsiz ve karamsar.

* Enflasyon, dış borç ve 100 bin araç başına trafik kazası sıralamasında "Top 10" listesinden bir türlü kurtulamıyoruz.

* İnsan hakları, demokrasi, siyaset, gelir dağılımı ve devletin yeniden yapılanması reformlarını hep erteliyoruz.

FARUK TÜRKOĞLU


Bu sayfa MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. ile
Yöre Elektronik Yayımcılık A.Ş. işbirliğiyle hazırlanmıştır.