Özellikle 1870'den sonraki yıllarda insanlar büyük bir umutsuzluk içindeydi. Bu umutsuzluk sanata ve edebiyata da sinmişti. Şiirlerde, şarkılarda bile üzüntü, gelecek korkusu vardı:
"Titrerim mücrim gibi baktıkça istikbalime.." ve benzeri şarkılar, tepeden tırnağa melal, yeis ve elemle dolu şiirler çok tutuluyordu.
Gelecekten hâlâ biraz korksak da, Cumhuriyet umudun miladı oldu.
1877 ve 1910 sonrasındaki büyük göçler ve savaşlar, işsizliği artırmış, ekonomiyi daraltmıştı. Tarım teknolojisi, Hititler'den 20. yüzyıla kadar çok az değişmişti. Birkaç tekstil ve çivi fabrikası dışında sanayi yoktu. Halk ekonomi, sanayi ve üretimden soğutulmuştu.
Umutlu gelecek
* Bu aksaklıkları düzeltmek o kadar zor değil. Reformlar yapıldığı takdirde Türkiye 10 yıl sonra, bugünden düşüncemizde kolay kolay canlandıramayacağımız, olumlu bir noktaya gelecek.
* Nüfus artış hızının düşmesi ve eğitim düzeyinin istikrarlı bir şekilde yükselmesi, siyasetin yenilenmesini, ekonominin daha hızlı büyümesini sağlayacak.
* Çocukların toplam sayısının aynı kalması, onlara daha güzel bir hayat hazırlamamıza imkan verecek. Doğurganlık oranındaki düşüş, kadınları ekonomiye kazandıracak.
* Yılda yüzde 8'lik bir ortalama büyüme hızı yakalandığında 2009'daki milli gelirimiz bugünkünden yüzde 116 daha fazla olacak.
* Gelir artışı, bölgesel eşitsizliği ve bozuk gelir dağılımını iyileştirmek için kaynak yaratacak. Kişi başına milli gelir 5 bin doları aştığında, iç pazar iyice büyüyecek. 2009'da her 100 aileden 45'inin otomobili olacak. Kentle kır arasındaki refah farklılığı iyice azalmaya yüz tutacak.
* Toplumda kent değerlerinin ve kentsel davranış biçimlerinin etkisi, iç göçün yavaşlama eğilimine girmesi ile zamanla artacak. Yarı köylü-yarı kentli köylü varoş kültürü, her geçen yıl biraz daha alan kaybedecek. Yaşamaya değer bir hayata kavuşanlar, kendilerinin ve başkalarının hayatına daha fazla değer verecek. İnsan hakları ve demokrasi konusunda bugünkünden daha iyi bir düzeyde olacağız.
Unutmayacağız...
* 2009 yılı Cumhuriyet'in 86. yılı olacak. Üzerinden bu kadar yıl geçmiş de olsa biz 21. yüzyıldaki, bağımsız, onurlu ve çağdaş Türkiye için canını verenleri unutmayacağız.
* 1960'lara kadar ışıksız, yolsuz köylerde tarımı geliştiren ve ekonomiyi ayakta tutan üreticilerin değeri yıllar geçse de bilinecek.
* Cumhuriyetin ilk kuşaklarından olup, köylere eğitimin ışığını götüren öğretmenler, il sınırı tanımadan hastalarının yardımına koşan doktorlar ve dağ başlarında fabrikalar, barajlar kuran mühendisler hiç aklımızdan çıkmayacak.
* Durgunluk, kriz demeden bir şeyler üretmeyi, dünyanın dört bir yanına mal satmayı amaçlayan sanayinin kurucu babaları da hep hatırlanacak.
*İmkansızlık içinde cumhuriyeti kuran ve ayakta tutanlara minnet borcumuzu, ağlayıp sızlayarak, geçmişi suçlayarak değil, daha bilgili ve üretken olarak ödeyeceğiz.
* Cumhuriyetin kökleşmiş çınarına, demokrasi ve barış aşısını tam olarak tutturduğumuzda ise Türkiye, ekonomi ve toplumsal hayatın, spor ve kültürün her alanında dünya liginin ilk sıralarına demir atacak. 20. yüzyıla hasta adam olarak giren Türkiye, gelecek yüzyılın yükselen ülkesi olacak. Uygarlıkların beşiği Anadolu'da çağdaşlık ve uygarlık yine hükmünü sürdürecek...
Çok yol aldık...
* 1935-40 arasındaki sanayileşme süreci savaşla kesintiye uğradı. 1955-60 arasında bu kez özel sektör sanayi atılımını başlattı. 1970'deki yeni sanayileşme dalgası, 1980 sonrasındaki dışa açılmadan sonra yeni bir hız kazandı.
* Cumhuriyet'in eğittiği kuşaklar 1990 sonrasında, işçisi, işvereni, mühendisi ile ekonomiye büyük bir dinamizm ve esneklik kazandırdı. Son 10 yıldaki siyasi istikrarsızlığa, komşu ülkelerdeki savaş ve gerilimlere rağmen ekonomi yine yüzde 4.9'luk ortalama büyüme oranını tutturdu. Hızlı büyüme sıralamasında dünya ülkeleri arasında 27. sıradayız.
* 1946'da 4 bin olan otomobil sayısı, bugünlerde 4 milyonu aşmak üzere. Bulaşık makinesinde sahiplik oranı, İspanya'dan daha yüksek.
* Dünya ülkeleri arasında, ihracatta 32, sanayi üretiminde 24, sanayi üretimi artışında 16. ve sebze üretiminde 4. sıradayız. Fındık üretiminde 1., buğday, çay, pamuk ve yün üretiminde ilk 10 arasındayız.
Dur-kalk ekonomisi
Başarılarla övünürken şu olumsuzlukları da gözardı etmemek gerekir.
* Her 2-3 yıllık büyüme döneminin ardından bir durgunluk veya daralma geliyor. Bu mehter ritmi ve dur-kalk ekonomisi, sürekli büyüme ivmesini kırıyor. Siyaset ekonominin gelişmesine ayak uyduramıyor. Siyaset ayağındaki tökezlemeler, ekonomi ayağının da hızını kesiyor.
* Daha 1979 yılında kişi başına milli gelirimiz, G.Kore ile aynı düzeyde ve 1800 dolar dolayındaydı. Son yaşadığı krize rağmen bugün G. Kore'nin kişi başına geliri, Türkiye'nin 3 katı.
* Hükümetler, ekonomiye gereken önem ve önceliği hâlâ veremiyor. Popülizme (halkçılık) çok düşkünüz ama çalışkan halkımızın gelir dağılımından aldığı pay beş yıldır sürekli geriliyor.
* Gelişmekte olan ülkeler, bir sektördeki kazançları, teknolojik düzeyi daha yüksek sektörlere yatırarak gelişmesini garantiye alıyor. Biz ise, örneğin tekstildeki kazançları yine tekstile yatırıyoruz. Atıl kapasiteler büyümeyi engelliyor.
* Ekonominin ve insanımızın geleceğini güvenceye alacak eğitim ve sağlık yatırımlarını özellikle son 10 yılda ihmal ettik. İnsanımız genelde moralsiz ve karamsar.
* Enflasyon, dış borç ve 100 bin araç başına trafik kazası sıralamasında "Top 10" listesinden bir türlü kurtulamıyoruz.
* İnsan hakları, demokrasi, siyaset, gelir dağılımı ve devletin yeniden yapılanması reformlarını hep erteliyoruz.
FARUK TÜRKOĞLU