Bu söz Arapça olduğu için önce lugatı açalım ve bakalım; İskân sükundan gelir. İskân etmek; yerleştirmek, ev, yurt kazandırmak, boş bir bölgeye insan yerleştirmek... Osmanlılarda bir iskan siyaseti vardı. Yani insanları yerleştirme siyaseti... O zamanın devleti insanlarını yeni feth ettiği yerlere yerleştirir, oranın iktisadi ve sosyal dengesini sağlardı.
Bizim halkımız arasında iskân dendi mi, bir yere girip, yerleşmek anlaşılır. Yani bir yere başını sokabildin mi iskân edilmiş olursun. İşte bu iskân bölgelerini, halkın yerleşip, oturduğu bölgelerin ihtiyaçlarını temin etmekte devletin görevidir. İskân hudutları içinde, öbür anlamı ile yerleşim bölgeleri devletin müsaade ettiği sınırlar içinde yapılabilir. Bu sınıra iskân hududu adı verilir. İskân hududu dışında kalan yerlerde, jeolojik, tomoğrafik veya diğer sebeplerle inşaat yapılamayacağı imar planlarında açıkça gösterilir.
İskân hudutları içinde yapılacak konutların şartları belediyelerin imar yönetmeliklerinde tespit olunur. O kadar ince bir tespit yapılır ki, mesela İstanbul Belediyesi İmar Yönetmeliği, ayrıntılı bir şekilde, bina derinliklerini, yola oranla yüksekliklerini göstermiş; saçakları, çatı ve çıkmaları, iç yükseklikleri, pencereleri, kapıları, merdivenleri belirtmiştir. Yine aynı şekilde bir yapının bitirilmesi üzerine fen ve sağlık memurlarınca kontrol edilir, ruhsata uygun görülüp, sağlamlık ve sağlık bakımlarından mahzur olmadığı anlaşıldığı taktirde belediyece iskan müsaadesi verilir. İnsanlarımızda büyük emeklerle, bazen ömürleri boyunca dişlerinden, tırnaklarından arttırdıkları paraları bu yerleşim birimlerinin sahiplerine vererek, başlarını sokacak bir ev alırlar. Bu işin birinci tarafı...
İkinci ise, meskenlerin yapılış şekli... Müteahhit bir teknik meslek erbabı değildir. Cebindeki parasını inşaat yaparak değerlendirir. İnşaatı yapacak olan teknik adamları ücret mukabili çalıştırır, onlara insan hayatını tehlikeye atmayacak şekilde inşaat yapmaları için görevlendirir. Teknik adamlar ise, yaptıkları anlaşmalar gereği verilen konuyu projelendirirler ve yapıyı kurallara uygun bir şekilde inşaa ederler. Daha doğrusu inşaa etmek zorundadırlar.
Eğer insanların barınmakta olduğu binalarda bir hasar meydana gelirse, sebebi işte bu teknik sorumlulardır. İsimlerini sıralamama hiç gerek yok, çünkü bu konuyu Mimarlar ve Mühendisler Odası yetkilileri bal gibi biliyor. Ama işlerine gelmeyince ses, seda çıkarmıyorlar. Tabii niçin çıkarsınlar... Nasıl olsa vatandaşın önüne bir günah keçisi atılacak ve heyecan o günah keçisine vura vura yatışacak.
Kulağı sağır olanlar, az işitenler, okuma-yazması olmayanlar, beyni algılamayanlar yahutta vatandaşı uyutmayı bir marifet sananlar işte sizlere sesleniyorum; "Çıkın ortaya ve hesap verin... Bu depremde ölen en az 15 bin vatandaşın hesabını kim verecek?..." Ayrıca ülke yöneticileri de sesimi duysun. Haydi görevliler iş başına, derhal bu yıkılan çürük binalara iskan müsaadesi veren yetkilileri arayın, bulun ve hesabını sorun... Bunu sizden acılı vatandaşlarım adına bekliyorum.