Günümüzde ise bu partiler diğer dinlere inananlara, sadece Allah'a inanan deistlere ve Hıristiyan ahlâkı dedikleri ilkelere bağlı olmak şartıyla Allahsızlara (athe) dahi kapılarını açtılar. Bu partilerin Hıristiyan ahlâkından anladıkları ise, bütün dinlere ve felsefi ahlâk kuramlarına ortak evrensel kurallardır.
Bu partiler, toplum ve devlet düzeni olarak ya lâikliği ya da insanoğlunun toplumsal ilişkilerinde akli ilke ve bilgilere göre davranmasını esas kabul eden dünyevi (seculier) bir düzeni benimsemiş ve Papalık'la organik ilişkilerini kesmişlerdir. Kaldı ki Papalık dahi -başka çaresi kalmadığından- laik devletle barışma yolunu seçmiştir.
Papalık'ın uzun asırlar boyunca İmparator ve Krallar üzerinde dünyevi egemenlik kurma ihtirası gibi XVIII ve XIX. asırlarda demokrasi ile cumhuriyeti reddedişi de, Hıristyanlığın kaynaklarında yer alan bir dogmaya dayanmıyordu. Aslında İncil, "Sezar'ın hakkı Sezar'a! Allah'ın hakkı Allah'a!" sözüyle özetlenen bir ayetle devlet ve din işlerini birbirinden ayırmıştı. Nitekim, Papalık'ın Vakitan I ve II Konsillerinde dünyevi egemenlik aramaktan nihai olarak vazgeçmesi işte bu ayet sayesinde kolaylaşmıştır.
Bununla beraber, Hıristiyan mezheplerinin bu evrimi geçirmeleri sırf İncil'de böyle bir ayetin bulunması sayesinde olmuş değildir. Aynı derecede önemli bir başka unsur, İncil'de hukuk düzenini ilgilendirilebilecek çok az ayetin -hayli muğlâk biçimde- yer almasıdır.
İslamın Lâfzi ve Ga” yorumları
İslâmiyette ise kutsal kaynaklar hukukun hemen her alanında hayli ayrıntılı kurallar sevk etmiştir. Din, bu kurallar lâfzıyla uygulanınca kişiyi, toplumu ve devleti çok geride kalmış bir döneme götürmek için tam olarak hakimiyeti altına almış olur.
Bu kurallar, ancak sevk edildikleri dönemin şartlarının değiştiği kabul edilip -bir pek önemli ayetin cevaz verdiği gibi- sevk ediliş gayelerine göre çağdaş dönemin şartlarına uyarlanabilirse, din açısından da toplum içi ilişkileri ve bu arada devleti akılcı bir yaklaşımla görmek mümkün hale gelebilir ve böyle bir İslâmiyet anlayışı lâklikle çatışmaz.
Değişme yok! Takiyye Var!
Ne var ki nüfusunun büyük çoğunluğu Müslüman olan hemen tüm ülkelerde İslâma inanan kitlenin önemli bir kısmı geleneksel olarak İslâmın lâfzi yorumunu benimser. İşte RP gibi FP de İslâmın böyle bir geriye dönüşü amaçlayan siyasi yorumunun temsilcisidir. Bu kitlenin kendisi değişse bile, militan bir parti olarak FP'nin değişmesi imkânsız denebilecek kadar zordur.
Bu partiler, kendilerine özgü ideolojik yapılarıyla laik devletle bağdaşamazlar ve yaşayabilmek için takiyye yöntemine başvurmaya mecburdurlar.
Fethullah Gülen gibi değişme iddiasını pek az açık vererek kullanmış bir kişinin bile aslında şeriat devleti kurmak için çalıştığı meydana çıkmış olduğuna göre, daha dün Bay Erbakan'ın peşinde yürüyen FP militanlarının şimdi birdenbire İslâmın laiklikle bağdaşan akılcı ve evrimci bir yorumuna katıldıklarına inanabilmek için hesaplı riziko kavramından haberdar olmamak lazımdır. FP, RP'nin devamıdır ve asla değişmemiştir.
Genelkurmay Başkanı'nın demeci
Sayın Genelkurmay Başkanı'nın son demecinde anlattıkları, irticaın partisiyle, derneğiyle, şirketiyle, medyasıyla depremi bile nasıl emellerine alet etmek istediğini göstermiştir.
Keşke herkes irtica karşısında Türk Silahlı Kuvvetleri kadar duyarlı olabilse! Ne var ki siyasi zümremiz irticayla hâlâ pazarlık içindedir.
28 Şubat'ta yapılması kararlaştırılanların pek azının gerçekleşmiş olması bunu kanıtlıyor. Bu pazarlığın kesinkes sona ermesi, ancak kapsamlı bir siyasi sistem reformuyla mümkün olabilir. Böyle bir reformu ise bu siyasi zümre yapamaz, yapmaz.