Finlandiya'da geride bıraktığımız hafta sonu yapılan AB Dışişleri Bakanları toplantısı, Aralık 1997'de Lüksemburg'da reddedilen aday ülke statüsünün son anda bir engel çıkmazsa Türkiye'ye bu kez verileceğini gösterdi. Gerçi resmen aday ülke edilmek için Aralık ayındaki AB Devlet ve Hükümet Başkanları zirvesini beklemek gerekecek, ama yine de bugünkü ılımlı havanın değişmeyeceğini ümit edebiliriz.
Gelelim asıl abartılan meseleye: Türkiye'nin AB tam üyeliğine aday ülke olması ne anlama gelir?
Birincisi, kesinlikle "AB'ye girdik" anlamına gelmez... Önümüzdeki yedi yıl içinde Türkiye'nin 2006'ye kadar kesinlikle AB üyesi olamayacağını biliyoruz. AB genişlemede bir takvim izler. Bu takvime göre 2006'ya kadar en fazla altı ülkenin katılımı bütçelendirilmiş. Bu ülkelerden Estonya ve Kıbrıs dışında kalan dördü (Polonya, Macaristan, Çek Cumhuriyeti ve Slovenya), Alman etki alanında yer almakta.
İkincisi, siyasi ve ekonomik bütün sorunlar çözülse bile Türkiye'nin AB üyeliği ikinci dalgaya kalır ki bunun için 20 yıl daha beklemek gerekecektir.
Üçüncüsü Türkiye'yi aday ilan etmenin, hemen yarın üyelik müzakerelerini başlatmak anlamına gelmeyeceğini AB yetkilileri açıkça söylemekteler. Türkiye demokratik ve ekonomik değişime uğramadan AB tarafı üyeliğe geçişin koşullarını konuşmak için bile masaya oturmayacak.
Dördüncüsü, günün birinde Türkiye Avrupa camiasının içinde yer alırsa, o Avrupa Birliği bugünküne benzemeyecek. Büyük ihtimalle her ülkenin kendi mönüsünü oluşturduğu bir Avrupa var ufukta. Herkes her konuda birlik olamayacak, ama içiçe girmiş gruplaşmalar içinde yer alabilecek. Şimdiki gibi önce en ileri ülkelerin başlattığı, ardından da ayak uydurabildikleri ölçüde diğerlerinin katıldığı sistemler gevşeyecek. 30-40 üyeli bir Avrupa'nın ortak dış politika izlemesi güçleşecek. Böyle olunca da Türkiye'nin "Acaba AB bana dış politik çıkarlarımda ayakbağı olur mu?" endişesi duymasına gerek kalmayacak.
Lüksemburg'da gördükleri ayrımcılık karşısında hayalleri yıkılan Türkler'in aday kabul edilmenin ne anlama geldiğini bilmelerinde yarar var. AB ile ilişkiler iki asırlık duygusal boyuta da oturduğu için depremden çıkmış bir halka yeni sarsıntılar yaşatmanın alemi yok.