kapat

06.09.1999
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
S u p e r o n l i n e
Magazin
banners
Siber Haber
L E I T Z
Sofra
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
Bayan Sabah
İstanbul
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
Hazırlayanlar
Sabah Künye
E-Posta

1 N U M A R A
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 1999
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
GÜNGÖR MENGİ(gmengi@sabah.com.tr )


Tarihi dönemeç

Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne adaylığının koşulsuz tanınması ile ilgili en ümit verici ışık dün yandı.

AB Konseyi'ni oluşturan dışişleri bakanları, 13 Eylül'de Brüksel'de yapacakları toplantıya Dışişleri Bakanı İsmail Cem'in davet edilmesini kararlaştırdılar.

Türk halkının onurunu rencide eden aşağılayıcı oyalama taktikleri, artık gerçekçi ve daha adil bir anlayış ile yer değiştiriyor.

Deprem sonrası görülen insani yaklaşımların bunda önemli payı var.

Bir doğal afet, önyargı duvarlarını yıktığı gibi siyasette oluşmuş buzları da kırabiliyor. Çünkü siyaset de, ister istemez kamuoylarının duygularından etkileniyor.

Türkiye'nin yıl sonunda Helsinki'de gerçekleşecek Avrupa Birliği zirvesinde aday ülkeler arasına dahil edilmesi ihtimali çok yükselmiştir.

Şimdiye kadar bu süreci Yunanistan tıkıyordu. Yunanistan'ın barajı kaldırması, arkasında saklanan muhalifleri cascavlak ortada bırakacaktır..

İki görüş çarpışıyor:

1. Ankara'nın önüne insan hakları, demokratikleşme, Güneydoğu sorunu ve istikrarlı ekonomi hedeflerinden oluşmuş bir koşullar listesi konulsun, adaylık statüsü sonra tanınsın;

2. Tüm üyelere yapıldığı gibi adaylık koşulsuz tanınsın, beklentiler bu süreçte tartışılsın.

Türkiye, ön koşul kabul etmeyecektir. Çünkü AB üyeliği için öne sürülen koşulları Türkiye Avrupa için değil kendi birliği, bütünlüğü ve refahı için zaten kovalıyor.

Koşul öne sürmek, milliyetçi reaksiyonu tahrik edeceği için hedeflere zarar verecektir.

Yunanlılar'ın da dediği gibi adaylık zaten nişanlılıktır. Nikahtan önce, yani tam üyelik aşamasında gerekirse veto nasılsa yine işleyecektir.

Türkiye'nin Avrupa hedefine kilitlenmesinde bizim menfaatimiz, Avrupa'nınkinden daha fazladır. Hükümet, bu tarihi fırsatı iyi değerlendirmelidir.

Tanınmış Amerikalı stratejist Brzezinski'nin şu sözleri unutulmamalı:

"Amerika ile ittifak, Türkiye'nin güvenliğini garanti eder. Ama Türkiye'nin demokratik geleceği Avrupa'dır."

Silahsız Kuvvetler

Demokrasi özgürlüktür. Ama demokrasi, kendini yok edecek söz ve eylemlere özgürlük tanımaz.

Genelkurmay Başkanı, 28 Şubat'ın 1923'ten başlayan bir süreç olduğunu söyledi ve "İrtica 3 yıl varsa 3 yıl sürecek, bin yıl varsa bin yıl sürecek" dedi.

Türkiye'deki demokratlar, irtica tehdidine karşı yeteri kadar duyarlı değil.

Çünkü tehlikesi yok.. Çünkü askerin sağladığı güvence onlara rahatlık sağlıyor. Bu rahatlık çoğuna, demokrasi düşmanlığını bile hoşgören benzersiz demokrat rolü oynama lüksünü tanıyor.

Bu bencilliktir ve Türkiye'ye zarar veriyor.

Genelkurmay Başkanı'nın mesajı, "demokratik ve laik cumhuriyeti savunma görevinin artık siviller tarafından devralınması"dır. Bu temenni yeni değil.

Nöbetin silahlı kuvvetlerden silahsız kuvvetlere devri özlemini Kıvrıkoğlu'ndan önceki komutan Karadayı da açıkça belirtmişti.

Sivil sorumluluk, askeri eleştiren ucuz demokrasi züppeliğinin yerini almalı artık!

Yazarlar sayfasina geri gitmek icin tiklayiniz.

Copyright © 1999, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır