kapat

23.08.1999
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
S u p e r o n l i n e
Magazin
banners
Siber Haber
L E I T Z
Sofra
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
Bayan Sabah
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
Hazırlayanlar
Sabah Künye
E-Posta

1 N U M A R A
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 1999
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.


Arap prenseslerin Amerikalı Şehrazad'ı ve deprem


Biz insankızları ve insanoğulları geleceği önceden bilemiyoruz. Henüz. Ama adına bilim dediğimiz akıl ışığımızla aydınlattıklarımıza bakılırsa bundan 100 yıl sonra neleri öngöreceğimize dair iri yarı ipuçları da ortada.

Doğmamış bebeklerin cinsiyetini önceden bilmek, gen haritasından hastalıkları temizleyerek sağlıklı insanlar doğmasını sağlamak, ya da Hubble teleskobuyla atmosferin dışındaki evreni gözlemleyebilmek ve şimdilik hangi gezegenlerde insan yaşamı olmadığını keşfetmek gibi...

Bunları 50 yıl önce düşleyebilen kaç kişi vardı sanıyorsunuz?.. İşte tıpkı şimdi hamile kadının karnı üzerinde, içindeki bebeğin sağlık durumu ve cinsiyetini belirlemek için gezinen ultrason sensörü gibi, yakında yerküre üzerinde gezinecek dev bir(kaç) sensör de olabilecek deprem, hortum ve yanardağ patlamasını uydular vasıtasıyla önceden bize bildirecektir.

İnsanlık doğanın karşısında zayıftır. Evet, doğa, mucizev” sistemlerin hayranlık ve dehşet verici bir disiplin ve mantık dizgesiyle içiçe yer aldığı olağanüstü bir güçtür. Ama unutmamamız gereken en umut verici gerçek de insan denen canlının doğanın bir parçası olduğudur. Bizler doğa denen bu 'şahane şirret' in, ya da 'ilah” güç'ün bir parçasıyız ve onunla başa çıkamasak bile, onunla geçinebilecek, bilinen tek canlı formu biziz!

Kızıl saçlı kadın
Şimdi tatlı tatlı New York'tan ilginç bir insan portresi hikâye etmek varken neden bunları anlatıyorum? Biliyorsunuz tabii. Türkiye'nin 20 yy.'ın sonunda yaşadığı büyük deprem felaketi sırasında en azından içinde akıl ve moral vitaminleri olan bir insan portresi seçmek sorumluluğu hissediyor olmalıyım. Hissediyorum, hem de nasıl... Ben de kendilerinin ve dünyanın geleceğini merak edenlere yıldızları okuyarak hayatını kazanan birini, New York'lu çok güzel kızıl saçlı bir kadını anlatacağım size.

Adı: Darcy. 40 yaşında, kart vizitinde mesleği: astrolog- danışman olarak yazıyor. Doğrusu geleceğin burçlarla ve fallarla okunacağına ilgi duymayan kız çocuklarından biri olarak büyüdüğümden, Darcy ile tanışmam ve arkadaşlığımın onun işiyle hiç ilgisi olmadı.

Hatta önceden bilseydim belki ona ilgisiz kalabilir, bu insancıl ve yaşamı olağanüstü cesur deneyimlerle zenginleşmiş kadını tanımak şansını yitirebilir, hatta ondan soğuyabilirdim. (Buyrun, bu benim önyargılarımdan birinden daha nasıl kurtulduğumun itirafıdır!) Oysa Darcy ile felsefe okulundan sınıf arkadaşıyız ve o derslerde sık sık söz alıp, insan psikolojisi üzerine son derece ilginç, renkli yorumlar yaparak ilgimi çekiyor.

Genellikle arka sıralarda oturduğum için onu omuzlarına dökülen iri dalgalı kırmızı gür saçlarıyla arkadan görüyor ve dolgun, alto, feci etkileyici sesiyle tanıyorum önce. Hani konuşurken herkesin susmak zorunda kaldığı, merakla sesin sahibini aramaya başladığı, dinleten ve etkileyen seslerden onunkisi. Rahat, kontrollü, gür, alto ama hâlâ duygu yüklü... Belki de sesini mecburen dinlettirir kılan özellik, sesindeki o kontrollülükle, duygu karşıtlığının albenisinde saklı?.. Bilmiyorum.

Daha sonra kahve molalarında sohbet etmeye başlayışımız, uzun yıllar Suudi Arabistan'da İngilizce dil öğretmenliği yaptığını ve İstanbul'u kısa ziyaretinde çok sevdiğini öğrenişim... Ancak ikinci sömestirde sarışın, güzel ve buna karşın hâlâ akıllı bir avukat oluşuyla gur gur gurur duyduğum arkadaşım Carol'la gelenekselleşen "Cuma gecesi Manhattan kız kulübümüz"e(!) Darcy'i de davet etmeye başlıyoruz. O zaman Darcy kimi zaman nefesimizi kesecek, kimi zaman kahkahalarla ya da öfkeyle dinlediğimiz serüvenlerinin bazılarını açıyor bize. Bunların bazıları Binbirgece Masalları'na benziyor, bazıları da Hollywood filmlerine. Tabii siz bendeki keyfi düşünün hele...

Arabistan'a yolculuk
Darcy, fena halde ilgisiz ve erkenden boşanmış anne babasının yarattığı boşluğu o zamanki çocuk aklıyla, çocuk yaşta anne olmakla kapatacağını sanarak 17 yaşında kucağında bir bebekle başlıyor yaşama. Bebeğin babası o sırada Amerika'da öğrenci olan Riyadlı bir delikanlı. Kucaktaki kırmızı saçlı Amerikalı bebek de babaannesiyle adaş, adı: Raşide (Rashide).

Darcy'nin hikâyesinin asıl bundan sonrası özellikle Batılı kadınlar için oldukça heyecanlı. Çünkü liseyi bitirip, kucağında kızı Raşide'yle Arabistan'a giden kızıl güzeli, dik kafalı gencecik Amerikalı kız orada sokağa çıkarken mecburen çarşaf giymekte ve varsıl, soylu Arap Prensesler'e İngilizce dersi vermektedir. Bu dersler kısa süre sonra yabancı dilden çok, Amerikalı kadınların kendi hayatlarını ve cinselliklerini özgürce yaşayabilmeleri hikâyelerine dönüşür.

Darcy biraz üzülerek ama daha çok öfkeyle; "Anlattığım günlük Amerikalı kadın öykülerini sanki başka gezegendeki yaşam formlarıymış gibi hayret ve heyecanla dinliyor, susuzlukla içiyorlardı," diye anlatıyor.

"Eğitimli Arap kızları kendi kaderlerini tayin etmek, Batılı kadınlar kadar özgür yaşamak için can atıyorlar. Yakın gelecekte Arap kadınlarının isyan edeceklerini umuyorum. İçlerinde çok akıllı ve güçlü olanlarıyla tanıştım," diyor.

Bir Amerikalı kadını altından bile olsa kafese koysanız ne kadar tutabilirsiniz ki? Darcy 2 yıl sonra kızıyla New York'a dönüyor ve hem çalışıyor hem de yarım kalan eğitimine devam ediyor. Tek ebeveyn olmak zaten zorken bir de öğrencilik hayatı ekleniyor bu zorlu yaşama. Bana anlatılmadıkça sormayan birisi olduğumdan Darcy'nin ne eğitimi aldığını o anlatana kadar bilmiyorum.

İşte o günlerde bana e-posta adresini vermek için kartvizitini uzatıyor ve ben böylece onun astrolog-danışmanlık denen bir iş yaparak hayatını kazandığını öğreniyorum. Serin kış gecelerinde Lexington Caddesi'nde ben teleferiğe, o metroya binmek için yürürken bu astrolog-danışmanlık mesleği konusundaki cahilliğimi(!) kibar olmaya çalışarak açıklıyorum ona.

Sufizm ve Mevlana
Korkudan nefesimi tutarak, milletin falına bakan birisi olmamasını diliyorum içimden. O çoktan endişemi hissetmiş ve yaptığı işi küçümseyen entellektüellerden bezmiş olduğu anlaşılan bir ifadeyle üniversitede psikoloji ve edebiyat okuduğunu, sonradan astroloji kurslarına gittiğini açıklıyor.

Darcy bunu söylerken sesi sıfırın altında 2 derece. "Ben, biraz psikologluk biraz da hikâyecilik yaparak insanların rahatlamalarına yardımcı oluyorum," diyor. Sesi yorgun ama anlayış bekleyen bir umutla azıcık ısınmış; - 1 derece. "Bugünlerde Katherine Mansfield hakkında bir araştırma yazıyorum," diyor ve tabii ben hemen bu konu değişikliğine tavlanıyorum. Yolun kalan kısmında Mansfield'in yazarlığı ve yaşamı üzerine konuşuyoruz.

Yine de bir başka zaman Darcy'i kırmadan Nostradamus'un 20 yy. sonunda yaşanacak felaketleri öngörebildiğine inanıp inanmadığını sormayı başarıyorum. Darcy, Hristiyanlık ve İsa'nın doğum tarihinin Batı kültüründeki derin izlerinden başlayıp, gezegenlerin hareketleriyle oluşan doğal felaketlere uzanan bir açıklama yapıyor bana.

Ay hareketleri, yerçekimi derken aslında yıldızlar ve burçları inceleyen astrolojiden, gezegenleri inceleyen bilime, astronomiye geçiveriyor. Depremler, hortumlar ve volkan patlamalarının insan kültürlerindeki anlamları ve yorumlarını uzun uzun anlatıyor. Şamanizm'den eski Mısır'a, Budizm'den Hinduizm'e kadar folklorik olarak çok ilginç örneklerle süslüyor anlatısını.

Bu sırada çilli yüzüne yayılan ışıklı bir güzellikle kızıl saçlılara özgü, pırıl pırıl parlıyor varlığı. Söz Sufizm'e gelince Batı'da Rum” olarak bilinen Mevlânâ'ya övgüler yağdırıyor. Bir İtalyan lokantasında birkaç Mevlânâ dizesini ezbere okuyor.

Geçmiş olsun!
Yaşından çok daha genç ve diri gösteren Darcy'nin 23 yaşında bir kızı olduğuna inanmak ne kadar güçse, onun kıkırdayarak fısıldadığı "Arap prenseslere zaman zaman kendi uydurduğum masalları, hatta bazan kendi fantazilerimi anlatır, onları dehşete düşürmekten zevk alırdım," sırrına inanmak da o kadar kolaydı.

Marmara depreminin hemen ardından bana "Deprem nedeniyle sana ve güzel Türkiye'ye geçmiş olsun. Sağ salim olman için dua ediyorum," diyen bir e-posta mesajı yollayan Darcy, ancak bilim denen ışıkla doğanın karanlık yüzünde canlı kalabileceğimizi bal gibi bilecek kadar akıllı.

O sadece hikâye dinlemek isteyenlere hikâyelerini satarak hayatını kazanıyor. Yazacağına, anlatıyor. Bunu öyle iyi ve güzel yapıyor ki, dinleyenler ister Arap Prensesleri, ister Amerikan halkı olsun bu işe bayılıyorlar. Çünkü doğanın parçası olan biz insankızları ve insanoğulları hikâye etmeyi ve dinlemeyi daima çok severiz ve seveceğiz. Yoksa Darcy'nin bana anlattıkları ve dolayısıyla benim size aktardıklarım da mı bir hikayeydi?


Copyright © 1999, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır