|
COŞKUN KIRCA(ckirca@sabah.com.tr
)
|
Hangisi reform?
Sayın Ecevit, bir senelik bir süre içerisinde aynı konuda iki büyük reform yapmış olduğu tarih boyunca iddia edilen belki ilk liderdir.
Gerçekten, büyük reform diye takdim edilen bir vergi tasarısı, yürürlüğe girmesinin üzerinden daha bir yıl geçmeden önemli ölçüde değişikliğe uğratılmış ve buna rağmen bu kez değişiklikler de dev bir reform adımı diye medyalarımız tarafından selamlanmıştır! Oysa sağduyulu vatandaşların gözünde reform, ya ilk yapılmış olandır; ya da son değişiklikler! Her ikisini birden reform olarak görmek, sihirbazlığa inanmaktan ve mantığın ucunu kaçırmaktan başka anlam taşımaz. Böyle bir çelişkiyi aşabilmek, ancak liderin kerametine tam güven duymaya götüren mistik bir inanç gücü sayesinde mümkün olabilir.
Kanun ilk yürürlüğe girdiği metniyle başlıca iki eleştiriye hedef olmuştu. Birinci eleştiriye göre, bu metin, servet ve gelir üzerindeki kontrolleri arttırarak sermaye sahiplerini ürkütmüş; yatırımı tüketimden daha fazla vergilendirmiş ve daha hazırlık safhasından itibaren önemli miktarda nakit sermayenin yurtdışına kaçmasına sebep olmuştur.
2. eleştiriye göre ise, bu kanun, devletin gelir artışına en fazla ihtiyacı olduğu bir enflasyon döneminde toplam vergi gelirinin azalması sonucunu doğurmuştur.
Vergi geliri azaldı
Önce bu ikinci eleştiriden başlayalım. Nispeten daha düşük gelirler üzerindeki oranların indirilmesindeki dürtü sosyal adaleti sağlamak idi. Fakat bu amaçla alınan tedbir eğer toplam vergi gelirinin azalması sonucunu doğuruyorsa, hele bu azalış enflasyon dönemine rastlamışsa, enflasyonla mücadeleyi zorlaştırır; Meğerki toplam kamu harcamalarında en az aynı ölçüde bir tasarruf sağlanabilmişola! Oysa bu kanunu çıkaran hükümet gibi o günden bugüne dek iktidara gelmiş diğer hükümetlerde böyle bir tasarruf sağlayabilecek hiçbir tedbir alamamışlardır.
Kontrolden ürkmek
2. eleştiri ise, daha çok, servet ve gelirin Maliyece kontrol edilmesine ilişkin tedbirler hakkındadır. Aslında piyasa ekonomisine dayanan ülkelerin çoğunda mevcut olan tedbirlerin -o da bir kısmını- örnek alan bu yöntemler, vergi ödemeye alışkın ülkelerde tasarruf ve sermaye sahiplerini telaşlandırmaz. Bizde telaşlandırıyorsa, sebep, firmalarımızın çoğunluğunu matrahı doğru beyan etmemeye alışmış olmalarıdır. Türkiye piyasa ekonomisi içinde ilerleyecekse, bu alışkanlığın muhakkak kırılması lazımdır. Bu açıdan vergi tedbirlerinin ilk metnine karşı çıkan bu eleştiri söz konusu tedbirlerin alınmasının zamanlamasına karşı ise doğrudur. Bu eleştiri bizatii bu yöntemlere karşı ise yanlıştır. Ancak, gelirin çifte vergilendirilmesini öngören tedbir herhalde hatalıdır. Genelde enflasyonun durgunlukla birlikte yükseldiği bir dönemde firmaların iş hacmini küçültmeleri sonucunu doğuracaksa, vergi gelirini çoğaltıcı kontrol tedbirlerinin alınmasından önce kamu harcamalarını ciddi şekilde azaltmaya yönelmek ve kamuoyunda enflasyonu ve ona paralel olarak faizleri düşürücü tedbirler alınmakta olduğuna dair inanç iyice pekiştikten sonra bu tarz vergilendirme yöntemlerini yürürlüğe koymak doğru olur.
Reform ortada yok!
Demek oluyor ki ortada bir vergi reformu söz konusu değildir. Ekonominin nabzını tutmayan bir kanuna reform denilemez.
İşçi emekliliği yaşının yükseltilmesi de ciddi bir reform değildir. Zira SSK'nın açığını yeterli ölçüde azaltmayacak ve bu açığın sebeplerini ortadan kaldırmayacaktır.
Firmaları rahatlatıcı diğer tedbirlerle birlikte son paket, kısa vadeyi hedef tutuyor ve enflasyonu kökünden yok etmek konusunda hiçbir çare içermiyor; kısa sürede bir ferahlık getirmek uğruna hatta Merkez Bankası kaynaklarını kullanmaktan bile çekinmiyor. Hükümet kamu açıklarını çok ciddi ölçüde azaltmaya yönelmedikçe bu tarz tedbirlerin getireceği ferahlığın hayli geçici olacağı apaçıktır.
|
|
Copyright © 1999, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır
|