kapat

23.08.1999
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
S u p e r o n l i n e
Magazin
banners
Siber Haber
L E I T Z
Sofra
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
Bayan Sabah
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
Hazırlayanlar
Sabah Künye
E-Posta

1 N U M A R A
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 1999
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
Yardım elimize yapıştı
Yardım etmek isteyen ama nereye, nasıl bir yardım yapacağını, nerede "işe yarayacağını" bilemeyen binlerce kişi. Ve ulaşılabilecek tüm irtibat bürolarına başvurarak, yararlı olabileceği bir organizasyon içinde yer almak için çırpınan arkadaşımızın hikâyesi...

En büyük sorun: Organizasyonsuzluk
Mimoza dergisinin Genel Yayın Yönetmeni Özlem Akalan da, yapabileceği bir şeyler olduğunu düşünerek felaket bölgesine "gitmeye çalışanlar" arasındaydı. Ancak organizasyonluk sorunu, onu ve onun gibileri çaresiz bıraktı.

abancı dil bilen rehberler arandığını duyunca, havalimanına gittim. Duyuruda su, şapka, eldiven, ağız maskesi gibi malzemeleri yanımızda getirmemiz de söyleniyordu. Kadıköy yakasında 8 eczaneyi dolaştıktan sonra ağız maskesi bulabildim çünkü hepsi toplanmış. Havalimanındaki kriz masasına geldiğimde, rehberler arasında sınıf arkadaşımı gördüm. Avcılar'a, İtalyan kurtarma ekibine tercümanlık yapmaya gitmiş. Ancak oradaki polislerden azar işitmiş, adeta kovalamışlar.

Yapacak bir şey yok!
İstanbul'daki İtalyan ekibe ulaşmak istediğimi söyledim; bilgileri yoktu. Yeni gelecek ekipler arasında İtalyanlar olmadığı için yapabileceğim bir şey olmadığını anladım. Zaten havalimanına varır varmaz, salgın hastalık konusu gündeme geldi. Herkese "Yanınızda antibiyotik götürün" deniyor ama ne cins antibiyotik gerektiği bilinmiyor.

Orada rehberleri yönlendirmekle görevli kişi de bilgili değildi. Tıpkı bizim gibi tercümanlık yapmak için gitmiş, eline kağıt-kalem tutuşturulup, organizasyon görevi verilmişti. Herkes bir şeyler yapmaya çalışıyordu ama organizasyon olmadığı için boşu boşuna vakit harcanmış oldu.

17 Ağustos depreminin yarattığı yıkımın büyüklüğünü idrak etmemiz biraz zaman almıştı... Belki felaketin yarattığı şokun etkisiyle dimağımızın durmasından, belki de hasarın boyutlarının ve muhtemel sonuçlarının resmi ağızlardan geç açıklanması yüzünden... Gerçi hemen harekete geçen ve cansiperane çalışan kurtarma güçleri, sonradan çalışmalara katılan yabancı ekipler ellerinden geleni yapmaya çalışıyorlardı ama benim gibi "sıradan" vatandaşların bu çabaya omuz vermek için harekete geçmeleri, televizyon kanalları, radyo istasyonları, Internet vb. iletişim araçlarının yardım çağrılarının ardından mümkün oldu. Herkesin yapabileceği bir şeyler vardı, olmalıydı...

Örneğin ben ne yapabilirdim?
Çağrılarda temel ihtiyaç maddeleri, su, ilaç vb. malzemelerin deprem bölgesine ulaştırılması isteniyordu. Peki, hangi malzemelerden, ne miktarda, nereye, hangi yoldan ve kime teslim edilmek üzere?

Bu soruların cevaplarını bilmeden harekete geçmek mümkün müydü? HAYIR! Bir bilen var mıydı? Maalesef HAYIR!

AKUT bize göre değil
Bir arkadaşımla birlikte bu sorulara cevap bulmak ve ne yapmamız gerekiyorsa yapmak için yola çıktığımızda ayaklarımız bizi AKUT'a götürdü. Oraya gittiğimizde anladık ki bizim o çalışmalara katabileceğimiz pek bir şey yoktu. Arama ve kurtarma işi, uzmanlık ve özel donanım gerktiren bir çalışmaydı.

Depremzedelere "insani yardım" ulaştırma işi ise AKUT'un asli görevi değildi.

AKUT Merkezi'nden çıktıktan sonra aynı sorulara cevap aramak üzere Deprem İçin Sivil Koordinasyon Girişimi'nin bürosuna gittik. Girişim'in adres ve telefonu gazetelerde yayınlanmıştı. Depremzedeler için ihtiyaç listesi ve bunların gitmesi gereken adresleri sorduğumuzda kesin bir cevap alamadık; aslında sadece onlar değil, resmi makamlar dahil hiç kimse bilmiyordu.

Biraz soluklanıp dertleşmeye başladığımızda durumun sandığımızdan daha kötü olduğunu öğrendik. Felaket bölgesinden dönen gönüllülerin anlattıkları, iyi niyetli yardım çabalarının tam bir "organizasyon fiyaskosu" nedeniyle zaman, enerji ve imkân israfına dönüşebildiğini gösteriyordu.

Yardım faaliyetlerini baltalayan en büyük yetersizlik, mal, işgücü, ulaşım aracı temini değil bunların doğru zamanda, doğru yere ulaştırılması için gereken organizasyon eksikliğiydi. Bütün faaliyetleri düzenleyecek "merkezi bir irade" aslında yoktu, bütün yardım çabaları körlemesine heba olabiliyordu.

Bu merkezde de durum bundan çok farklı değildi. Herkesin yakından bildiği Aydınlık İçin Yurttaş Girişimi, İnsan Yerleşimleri Derneği ve Sivil Anayasa Girişimi'nin bürolarında spontan bir şekilde ortaya çıkan Deprem İçin Sivil Koordinasyon Girişimi, az sayıda insanla, kısa sürede tutarlı ve işleyen bir organizasyon kurmak zorunda kalmıştı ve bunu gerçekleştirmek için desteğe ihtiyaçları vardı.

Telefonlar susmuyor, afet bölgesinden depremzedelerin talepleri, şehrin dört bir yanından da çok sayıda şirketin ve tek tek şahısların yardım etmek isteyen sesleri bu merkeze ulaşıyordu.

Bu imkânlarla gerçek ihtiyaç sahiplerini buluşturmak gibi zor ve -bu enformasyon yokluğunda karmaşık- işin üstesinden gelmeye çalışan ekibe dahil olduk ve malumat almak için geldiğimiz bürodan "çıkamadık", "takıldık kaldık".

Işığı yeniden görmek...
Afetzedelere yardım çalışmalarını biraz daha içerden izleme fırsatını yakaladığımız günden şu ana kadar şahsi tecrübelerimden çıkardığım hisseler:

- Böyle felaket anlarında en hazır ve önceden planlı çalışmaları layığıyla yürütebilecek güçler gerekli iradeyi gösteremedi. Bunu anlamak için resmi görevlilerin itirafına gerek yok! Hal böyle olunca yapılmayanları yapmak vatandaş girişimlerine kaldı. Burada aynı koordinasyon sorunu ortaya çıktı. Belki bin kez vurgulanan örgütlenme ihtiyacının ne kadar "hayati" olduğu görüldü.

- Zaten sayıları az olan sivil toplum örgütlerinin, en azından kriz anlarında eşgüdümünü sağlayacak -mutlaka merkezi ve piramit tipi olması gerekmiyor!- bir yapının olmazsa olmazlığı ortaya çıktı.

- Deprem ve doğal afet anlarında ülke imkânlarının seferber edilebilmesinde çok büyük payı olan kitle iletişim araçlarının şuurlu ve doğru kulanımının şart olduğu öğrenildi. (Örneğin afet bölgesinden gelen, miktarı ve nevi ve gideceği adres detaylı bir şekilde bilinmeden, haklı bir panikle ancak şuursuzca yapılan "filan bölgenin gıda maddesine ihtiyacı var" duyurularının ya da bir depremzedenin ağzından "su istiyoruz, su!" gibi feryatların yayınlanması bölgeye mükerrer malzeme sevkine neden olurken, gerçek ihtiyaç sahiplerine saatler sonra ulaştırılabiliyor.)

- Vatandaşlarımızın son derece iyi niyetle, kendiliklerinden bölgeye ulaşma ve beden güçlerini seferber etme gayretlerinin çok anlamlı ancak yer yer engelleyici olabileceğinin farkına varıldı. Özellikle kurtarma ve enkaz faaliyetlerinin ehil ellerce yapılması zorunluluğu, çöplerin toplanamaması ve enkaz altındaki cesetlerin çürümeye başlamasıyla beliren salgın hastalık tehlikesi ve bağlantılı olarak karantina ihtimali, yardıma giden gönüllülerin oraya şahsi ihtiyaçlarıyla -yiyecek, içecek, tuvalet, temizlik, sağlık, vb- birlikte gitmesi, belki de bölgedeki ekiplere yük olabilmeleri ihtimali gönüllü vatandaşlarımızın kısmen frenlenmesi ve onlara mevcut durumun bütün açıklığıyla duyurulmasının şart olduğu anlaşıldı.


Copyright © 1999, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır