kapat

03.07.1999
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
S u p e r o n l i n e
Magazin
intermerkez
Siber Haber
L E I T Z
Sofra
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
Bayan Sabah
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
Hazırlayanlar
Sabah Künye
E-Posta

1 N U M A R A
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 1999
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
MEHMET ALTAN(maltan@sabah.com.tr )


Vahşi Batı'da idam ve Oturan Boğa

Kuzey Irak'ta kurulmakta olan Kürt devleti ve Ortadoğu'daki Kürtler'in siyasal geleceği ile meşgul bulunan Amerika Birleşik Devletleri, Abdullah Öcalan'a verilen idam cezasını, karar sonrasında gösterilerle ve açıklamalarla çalkalanan Avrupa'dan daha farklı yorumladı.

Beyaz Saray, Dışişleri Bakanlığı ve basın, mahkemenin kurallara uygun ve düzgün yürüdüğünü vurgulayıp, verilen "idam cezasını" da, Avrupa'nın şiddetli itirazlarının tersine, Türkiye'nin bileceği iş diye yorumladılar. Ama ağız birliği ederek, Abdullah Öcalan sonrasını "Türkiye'nin, Kürt kökenli yurttaşları ile diyalog kurmak, demokrasiyi ilerletmek, bütün vatandaşlar için insan haklarını geliştirmek" için bir "fırsat" olarak kullanmasını istediler.

Amerikan yönetiminin nabzını günü gününe tutan bir gazete olarak ünlenen Washington Post'un önceki günkü nüshası da, bu temennilerin daha genişçe bir çerçevesini çiziyordu.

Amerika, Ortadoğu'da Kürtler'e sahip çıkacak "demokratik" bir devlet arıyor. Türkiye bu şansı iyi kullanıp, kendini "demokratikleştirebilirse", hiç şüphesiz bölgenin "alt-süper" ülkesi haline gelebilecek, ülkedeki ezeli Kürt sorununu da, "devlet-birey" ilişkilerini çağdaşlaştırarak aşmış olacak. Böyle bir başarı, Kuzey Irak'taki gelişmeleri de, Ankara için korkulan değil, Irak'a karşı güç kazanılan bir hale getirecek.

* * *

Amerika'nın, "idam kararına" Avrupa kadar sert tavır almaması ise, işlerliğe koyduğu planlar açısından Abdullah Öcalan kartını "ıskartaya" çıkarması yanında, tarihsel gelişmesinin bir uzantısı olarak "idam cezasını" uygulayan nadir Batı ülkelerinden biri olmasından da kaynaklanmakta...

Amerika'da her yıl aşağı yukarı 250 civarında sanık "idam cezasına" çarpıtırılıyor ve bu cezaların otuzbeşi de infaz ediliyor.

Amerikan Yüksek Mahkemesi, 1972 ila 1976 yılları arasında bazı eyaletlerde uygulanan haliyle "ölüm cezasını" Anayasa'ya aykırı buldu. Sonra bu cezanın koşullarını yeniden tanımladı.

Eyaletlerde ise durum daha farklı. 38 eyalet kendi yerel yasasına da "idam cezası" koyarken, 12 eyalet bunu reddetmiş durumda.

Eyaletlerin bu cezaya yaklaşımlarındaki farklılıktan da anlaşılacağı gibi, "idam cezası" bugünkü Amerikan toplumunun en ateşli tartıştığı konulardan biri.

* * *

İdam cezasını savunanların "nedenlerine" şöyle bir göz atmak, Amerikan toplumunu daha yakından tanımaya da olanak veriyor. Örneğin, "illa da idam" diye bastıranlar, bu cezanın "cana can, dişe diş"e uygun düştüğünü düşünüyorlar.

"Ömür boyu hapisten daha insancıl" olduğunu iddia edenler yanında "ömür boyu hapisten daha ekonomik" bulduğu için "idam cezasını" sahiplenen "vergi mükelleflerine" de rastlanmakta.. Üstelik bu iddialar rakkamlar ile de destekleniyor. Bir mahkumun vergi verenlere yılda 20 bin dolara malolduğu, otuz ila kırk yıllık bir müebbetin maliyetinin ise 600 ila 800 bin dolara ulaşacağı söylenmekte... Buna karşın bir "elektrikli sandalye" cezasının da hiç ucuz olmadığı, iki milyon dolar civarında bulunduğu müthiş bir "soğukkanlılık" ve "ekonomik gerçeklik" ile tartışılabiliyor.

* * *

İdam cezalarını, çoluk çocuk, kadın erkek demeden bazen gaz odalarında, bazen idam sehpalarında infaz eden Amerika'nın bu özelliğini ve Avrupa'dan farkını, 1832 tarihinde "Amerika'da Demokrasi" adlı klasiği yazan Alexis De Tocqueville şöyle anlatır:

"Amerika'da suçun tespiti ve suçlunun tutuklanması için yetkililerin elinde fazla bir araç yoktur. Eyalet polisi diye bir şey sözkonusu bile değildir. Pasaport bilinmez. Birleşik Devletler'deki cinayet masası Fransa'daki ile kıyaslanamaz. Yargıç ve kamu yetkilleri sayıca fazla değildir. Suçluyu tutuklamak yetkisine, her zaman sahip olmayabilirler, tutukluların sorgulanması sözlü ve kısadır. Yine de başka hiçbir ülkede olmadığı gibi burada suçlu cezasını bulur. Bunun nedeni, her yurttaşın delil vermeyi ve suçlunun yakalanması için yardım etmeyi kendine bir görev olarak görmesinden kaynaklanmaktadır.

Amerika'da kaldığım süre içerisinde, büyük bir suç işlemiş birisini izlemek ve tutuklamak için kendiliğinden komiteler kurulduğuna tanık olmuştum. Avrupa'da suçlu, hayatı için gücü elinde tutan yetkililere karşı savaşan biridir. Halk bu savaşımda yalnızca bir izleyici konumundadır. Amerika'da ise suçluya tüm insanlığın düşmanı gözü ile bakılır, dolayısıyla da halk yönetime yardımcıdır."

* * *

Tabii bir de "Vahşi Batı" boyutuna bakmak gerek. "Vahşi Batı" süreci Amerikan kovboylarının yerli Kızılderililer'e "topraklarına el koymak" için yaptığı zulmü anlatır. Bu sürecin en önemli iki kahramanı, bizim çocukluk hikâyelerinden anımsadığımız

"Buffalo Bill" lakaplı William Cody ile "Oturan Boğa" lakaplı Tatanka İyotaki'dir. Buffalo Bill 1846 ile 1917 yılları arasında yaşamıştır. "Oturan Boğa" ise 1831 ile 1890 yılları arasında... Önceleri onbeş yıl boyunca düşman kamplarında kıyasıya çarpışmışlar, yıllar sonra ise yaşadıklarını "Vahşi Batı" adlı gösteride sergilemişlerdir.

Tarihler, bizon avcısı olarak ünlenen, daha sonra yerlilere karşı savaşan ve Amerikan Ordusu tarafından "keşif görevlisi" olarak istihdam edilen Buffalo Bill'in, 17 Temmuz 1876 tarihinde Nebraska yerlilerinin liderlerinden "Sarı Saç"ın kafaderisinin yüzüldüğü savaşa da katıldığını yazar.

Buffalo Bill'e bu "başarılarından" dolayı 1872 yılında verilen "onur madalyası", belki de toplumun değişmesi sonucu, ölümünden bir yıl önce, "resmi ordu görevlisi" olmadığı gerekçesiyle geri alınmıştır.

* * *

"Oturan Boğa" ise, Haziran 1863'de, Minneseto Katliamı ertesinde, ABD ordusunun "misillemeye" girişmesi üzerine başlayan çarpışmalarda ilk kez "beyazlar" ile karşı karşıya geldi. Sonraki beş yıl boyunca ABD ordusu ile sık sık çatışmalara girdi. Tarihler, cesareti ve bilgeliği sayesinde 1876'dan itibaren bütün Dakota halkının "reisi" durumuna geldiğini yazar.

* * *

Beyazlar 1875 yılının sonlarında Dakota'da "yerlilere" anlaşmalar ile bırakılmış olan toprakları da işgal ettiler. Üstelik bir ay içerisinde buraları terk etmezlerse ABD'nin düşmanı sayılacaklarını söylediler.

Yerliler ile ordu arasındaki savaşı, Kızılderililer kazandı. George Armstrong Costar komutasındaki bütün askerler öldü.

Ancak zamanla buffaloların soyu tükenmeye yüz tuttu. Ve Kızılderililer "açlık" karşısında yenildiler. Birçok Dakotalı Kızılderili beyazlara teslim oldu. "Oturan Boğa" ise, Mayıs 1877'de adamları ile birlikte Kanada sınırını geçtiyse de, bir süre sonra teslim olmak zorunda kaldı.

Ama Amerikan yönetimi, belki de haksızlığın farkında olduğu için "Oturan Boğa"yı asıp kesmedi. Hatta öyle ki, bu efsanevi lider Buffalo Bill ile piyeslerde rol aldı ve uluslararası bir üne kavuştu.

* * *

1889'da eski gelenekleri yeniden kuracak bir kurtarıcının geleceğini telkin eden "Hayalet Dansı", Dakotalı Kızılderililer arasında yaygınlaşmasa, "Oturan Boğa" daha da yaşayacaktı. ABD yetkilileri ayaklanmanın yeniden başlamasından korktu. Asker ve polis harekete geçti. "Oturan Boğa" kendisini yakalayanlar tarafından öldürüldü. Ve Yates Kalesi'ne gömüldü.

Mezarı 1953'de Güney Dakota'daki Morbridge'e taşındı ve mezarına bir "granit" sütun dikildi.

* * *

Amerika'nın Türkiye'deki gelişmeleri yorumlama biçimi ve demokratik önerilerinin anlamı, kendi tarihleri bilinince daha da farklı bir derinlik kazanıyor.

Buffalo Bill ile Oturan Boğa'nın, Amerikalılar'ın ruhunda bıraktığı izlerin pek kolay silinmediği görülüyor.

Yazarlar sayfasına geri gitmek için tıklayınız.

Copyright © 1999, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır