Uygun, geçen yılki Adli Tatil'den sonra, yeni Adalet Yılı'nı açarken şöyle demişti:
"Çok üzülerek söylüyorum ki, hak dağıtma görevlisi yargıç, geçinme hakkını vermeyenlere karşı 'hak arayan' durumuna düşürülmüştür.
Bilinmelidir ki, vicdanı ile cüzdanı arasına sıkışan yargıcın kararının, tam ve en sağlıklı olacağını düşünmek, insan aklına ters düşer.
Yargının ihtiyaçlarını yerine getirmeyenler, altında her şeyin kalacağı 'Adalet çatısının çöküşü'nün de, 'Devletin göçüşü'nün de tek sorumlusu olacaklardır."
Bütçe'lerden Adalet Bakanlığı'na ayrılan pay binde 8'dir. Savunma'ya ayrılan pay görünürde yüzde 15'dir. Savunma giderleri denetlenemediği için, bu payın gerçekte ne kadar olduğu bilinmez..
Yargı'ya ayrılan payla, Savunma'ya ayrılan pay arasındaki bu büyük dengesizlik hiçbir zaman gündeme gelememiştir.
Bizimkine benzer köylülüğü aşamamış toplumlarda bu tür dengesizlikleri düzeltme olanağı var mıdır?
Yoktur.
Türkiye de endüstri devriminden geçmiş olsa ve nüfusunun üçte biri, yani 20 milyon Türk, fabrika işçisi olsa, Savunma giderleri dahi, biraz daha saydamlaşır ve hatta tartışma gündemine bile girebilirdi...
Ama toplum kesimleri arasında böyle bir terazi dengesi yok. Hangi kesim daha güçlüyse, o kendisini denetim dışında tutabilir. Ulusal gelir dağılımındaki uçurumların da nedeni budur, bütçe giderlerindeki dağılımın da...
Duruma "Hukuk" açısından bakarsak... Hukuk Devleti olmak, yönetici kadroların inisyativine bağlı bir "niyet" sorunu değildir...
Toplum kesimleri arasındaki görünmez terazi kefeleri arasında bir "ağarlıklar dengesi" kurulamamışsa, orada hukuk devleti gerçekleşemez.
3 bin mahkeme binası eksiğine kimse tepki koyamaz; mahkemelerin neden bilgisayar donanımından yoksun bırakılmış olmasına da; dava dosyası sayısının neden 10 milyona çıkmış olmasına da...
Çağdaş uygarlık düzeyi" Hazine'den geçinmeli kadroların öncülüğünde gerçekleştirilebilecek bir hedef olabilir mi hiç?
Bu kadrolar yüzde 60'ı Hazine'ye, bir bakıma kendi denetim ve hatta kullanımlarına bağlı toprakların saydam bir kadastrosunu, kendiliklerinden çıkartırlar mı?
Toplumun hangi kesimi, -kendi çıkarlarına sahip çıkma sonucu- onları böylesi bir saydamlığa zorlayabilir ki?
Osmanlı'da da "kullar", "kapıkulları"nı denetleyecek bir ağırlığa sahip olamadıklarından; kronik keşmekeşler yaşanmış, 36 padişahtan 14'ü -şu veya bu nedenle- devrilip gitmiştir..
Türkiye'deki oligarşik "kabuk devlet" yapılanması, kitlelere servis veren saydam bir "teknik hukuk devleti"ne nasıl dönüşebilir?
Ancak globalleşme süreci içinde, -yerli de olmayan, yabancı da olmayan- saydam global sermayenin, Türkiye'yi de kendi sarmalına almasıyla..
Bu ne zaman gerçekleşebilir?
Görünüşe bakılırsa 2000'li yılların başlarında...
Hem hukuk, hem de ekonomi bilincinden yoksunluk nedeniyle, hamaset babalanmalarının yarattığı duygusal kaosa bakmayın siz...
Güzel günler bekliyor Türkiye'yi...