Yarın Yargıtay'da...
"Kötülük hep kazanır, iyilikse istisnai ve geçicidir" diyor Birikim'deki yazısında Ahmet Çiğdem...
Bir süredir kimimizin üzerine yapışıp kalan derin mağlubiyet hissi, belki de hayatlarımızın, bu hükmü tecrübeyle sabitlemesinden kaynaklanıyor. Sonu hep iyilerin zaferiyle biten filmlerle büyümüş olmanın saflığıyla olsa gerek, her seferinde "Sen kaç yiğidim, ben onları oyalarım" diyerek zalimlerin üzerine yürüyen cesurların kazanacağını sanıyoruz; ancak her seferinde yeniden, kahramanlarımızı kanlı bir çukurda, zulmün bayrağını ise kalenin burçlarında görünce anlıyoruz ki, "zaman yaşamı yiyor/yüreğimizi kemiren o sinsi düşman/yitirdiğimiz kanla semirip güçleniyor" (Baudelaire).
* * *
Lafı Manisa'ya getireceğim, lakin kalemim varmıyor. Çünkü ne kadar çok yazdıysam orada işkence gören gençlerden yana, o kadar gür açtı "kötülük çiçekleri..."
Bu ülkede, yüreğinde vicdan diye bir duygunun kırıntısı kalmış bir insan gördü, hissetti, yaşadı, lanetledi, Manisa'da gencecik lise öğrencilerine reva görülen vahşeti... Ailelerinin çığlığına ortak oldu. 4 senelik bu yorgun dava, bütün dünya raporlarına "Türkiye'nin utancı" olarak nakşoldu.
Siz belki çoktan unuttunuz "Götürmeyin evladımı... O daha çok küçük" diye bir cezaevi aracının arkasından çaresizce haykıran ananın feryadını... Belki o ana da unutmak için ne mümkünse yapıyor bugünlerde...
Lakin bir haftaya sığan iki önemli gelişme, "Unutma" diye bağırıyor bize: "Çocuğun için unutma...!"
* * *
Türkiye'de ilk kez bir milletvekili, bir işkence seansına bizzat tanık oldu.
4 yıl önce CHP'li Sabri Ergül, bir yakınının kardeşini görmek için Manisa Emniyet Müdürü'nün kapısını çaldı. Kibar müdür, gözaltına alınan çocukların ailelerine bütün sevecenliğiyle "Korkmayın" demişti, "Çocuklarınız yukarda çok iyi durumdalar. Psikologlar nezaretinde ifadeleri alınıyor. Ben onlara kebap da ısmarladım. Birazdan salıverilecekler."
Aileler bir nebze rahatlamış olarak evlerine dönerlerken çocuklarının makatına cop sokuluyordu "yukarda..."
İşte o gece Sabri Ergül ani bir kararla müdürün odasından bir kat "yukarı" çıkıp çığlık seslerinin geldiği odanın kapısını açtı ve işkenceyi gördü. O şokla aşağı inip, biraz önce kendisine "Merak etmeyin" diyen emniyet müdürüne "Bunun hesabını vereceksiniz" diye bağırdı. Birkaç gün sonra da Manisa Emniyet Müdürlüğü'nün kapısına "Bu işyerinde işkence vardır" diye levha astı.
O gece orada gördüklerini, bir kez, ağlayarak mahkemede anlatabildi. Ondan sonra da 2 ay psikolojik tedavi gördü.
* * *
Sonra pek çok şey yaşandı. Ama ben burada "son iki gelişme"ye dikkat çekmek istiyorum:
Ergül'ün "Hesap vereceksiniz" dediği o emniyet müdürü, geçen hafta Ankara Emniyet Müdürlüğü'ne getirildi. Koltuğa otururken kendisine Manisa hatırlatılınca "Hukuk neyi gerektiriyorsa onu yaptık" dedi.
Peki hukuk neyi gerektirdi?
Olaydan sonra hem çocuklar, hem polisler ayrı ayrı yargılandılar. Çocuklar "çete kurmaktan" mahkum oldu, polisler "işkenceden" beraat ettiler.
Her iki dava da Yargıtay'dan döndü.
Yargıtay, çocuklar hakkında karar vermek için polislerin işkence davasının sonucunun beklenmesini istedi. Polislerin beraat kararını ise, tarihi bir kararla bozdu. İşkenceci polisleri isim isim sayarken, Türkiye'ye de imza attığı uluslararası sözleşmelere uyması gereğini hatırlattı.
Polislerin davasını yeniden ele alan yerel mahkeme, beraat kararında direndi. Dosya bu kez Yargıtay Ceza Genel Kurulu'na geldi.
İşte Ceza Genel Kurulu, Türkiye tarihine geçen bu dosyayı yarın ele alacak ve "son söz"ü söyleyecek. Emniyette zorla alınan ifadelerin, Tabip Odası'nın işkenceyi kanıtlayan raporlarının yargılamada geçerli sayılıp sayılmamasına karar verecek. Sonunda da yerel mahkemenin beraat kararını onayacak ya da kendi dairesinin kararına uyarak işkencecilerin cezalandırılmasını isteyecek.
O karar doğrultusunda 28 Haziran'da işkence mağduru gençler yeniden çıkacaklar mahkeme huzuruna...
... Ve o karar, "içtihat oluşturacak"; bundan sonra işkence görecek olanlar için de, yapacak olanlar için de...
* * *
Biliyorum, unuttunuz o çocukları... Sıkıldınız bu kasvetli işlerden biliyorum... Başka dertleriniz var, işleriniz yoğun...
Lakin bir düşünün "hep kazanırsa kötülük ne olur sonunuz..." Unutmayın ki, "yüreğimizi kemiren o sinsi düşman/yitirdiğimiz kanla semirip güçleniyor".
"Yarın"ı unutmayın... "çocuğunuz için..!"