Günlerdir bekliyorum, işte bugün Pazartesi... Şu meşhur ve malum TELE-KULAK olayı patladığından beri bir Allah'ın kulu da çıkıp sormadı... Neyi sormadı mı diyeceksiniz, anlatayım;
Polis bazı olayları aydınlatmak için veya kendilerine verilen bir takım görevleri yerine getirmek için operasyona başlamış. Tabii operasyona başlayınca aranan kişiler veya suçlular hakkında bilgi edinilmek işin baş şartıdır. Emniyet görevlileri bakarlar, bu aradıkları veyahutta inceledikleri kişilerin ailesi nasıldır, kimlerle irtibat kurmuştur, nelerden hoşlanır (örneğin kadından mı, paradan mı, kumardan mı, seyahatten mi, şöhretten mi gibi)... Bunları tespit ettikten sonra yürüyüyecekleri yolu tayin ederler. Daha sonra da o yollardan giderek suçluya veya suç unsurlarına ulaşırlar. Bunu yaparken gerektiğinde mahkemeden izin alınarak telefon da dinlenebilir. Bu hepimizin bildiği bir şey...
İşte bu TELE-KULAK meselesinde de Emniyet birimleri önce aranan bazı kişilerin kimlerle irtibat kurduklarını, kimlerle telefon görüşmesi yaptıklarını tespit ettiler. Burada da kıyamet koptu... Önce irtibat kurulan merciler polise baskı yapmaya başladılar. Sonra ulaştıkları yerlerin hatırı sayılır merciler olduğunu anlayan bazı görevliler, bunun örtbas edilmemesi için elde ettikleri bilgileri basına sızdırdılar.
Kimlerdi bu aranan suçluların telefonla görüştükleri yerler bir bakalım; Zaman zaman hepimizin gazetelerden açıkça okuduğumuz gibi başta Cumhurbaşkanlığı Köşkü, Genelkurmay, Milli Güvenlik Kurulu Sekreterliği, Başbakanlık, Jandarma Genel Komutanlığı gibi yüce makamlar...
Benim tuhafıma giden şey de, bu yüce makamlardan hiçbirinin "Getirin bakalım şu kayıtları, içimizdeki memurlardan veya personelden hangileri bu kanun kaçakları ile telefon arkadaşlığı yapmış" dememesi... Adaletten kaçtığı sırada kanun kaçağı Yeşil'in, Özal Baysal'ın ve bazı mafya babalarının bu kurumlarda kimlerle görüştüklerinin hiç mi önemi yok?... Gönül isterdi ki, hazır bu yara deşilmişken içindeki irini tamamen boşaltalım ve vücut artık tertemiz olsun...
Anlaşılan çok vurdumduymaz olmuşuz. Daha doğrusu vurdumduymazlık almış yürümüş. Eski alışkanlıklardan kurtulamamış olmanın sıkıntısını çekiyoruz. İşimize geldiği yere kadar gidiyoruz, ondan sonrası hak getire... Bunu biz hep yapıyoruz. Ama bana kalırsa başladığımız işi sonuna kadar götürmemiz şart. Çünkü sonuna kadar götüremezsek bünyedeki muzır faaliyetler tekrar canlanır ve vücudumuzu kemirir, halsiz düşürür... Bunun için ben diyorum ki, her kurum ve kuruluş üzerine düşen görevi layıkıyla yapmalı, kamuoyuna da gereken açıklamaları vermelidir.
Ayrıca dikkat edilirse yeni İçişleri Bakanımız Saadettin Tantan göreve başlar başlamaz, 2 gün üst üste bu TELE-KULAK olayına konu olan görevlilere uyarıda bulundu; "Konuşmayın, tahkikatın selameti açısından kimseyle görüşmeyin, susun" dedi. Ama bu görevliler yine bildiklerini okudular ve kendilerine yakın buldukları medya mensuplarına ellerindeki bilgileri sızdırmaya devam ettiler. Bana kalırsa Tantan hepsini bu yüzden yani suçlu oldukları için değil, disipline uymadıkları için görevden aldı. Gelişmeler devam ettiği sürece ben de bu konulara değineceğim.
KEMİK İLİĞİ BANKASI İÇİN 1 MİLYONUNUZU YATIRDINIZ MI?...