kapat

14.06.1999
Anasayfa
Son Dakika
Haber İndeksi
Yazarlar
Günün İçinden
Politika
Ekonomi
Dünyadan
Spor
S u p e r o n l i n e
Magazin
micro
Siber Haber
L E I T Z
Sofra
Bizim City
Sizinkiler
Para Durumu
Hava Durumu
Bayan Sabah
İşte İnsan
Astroloji
Reklam
Sarı Sayfalar
Arşiv
Hazırlayanlar
Sabah Künye
E-Posta

1 N U M A R A
Z D N e t  Türkiye
A T V
M i c r o s o f t
Win-Turkce US-Ascii
© Copyright 1999
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
CAN ATAKLI(ataklic@sabah.com.tr )


Faturalardaki sır

Geçen hafta cep telefonlarının faturalar geç ödendiği gerekçesiyle kapatılması yüzünden oluşan şikayetlerden söz etmiştim. Telefonların kapanmasına fatura tahsil eden bankaların geç bildirimde bulunmasının yol açtığını yazmıştım.

Gerek bankalar gerekse iki cep telefonu şirketi Türkcell ve Telsim bunu doğruladı.

Şimdi dikkatlerden kaçan bir nokta daha var. Cep telefonu faturanız geldiğinde dikkat edin, pek çok faturada çok küçük meblağlar tutan "gecikme cezası" diye bir bölüm var. Bu rakam bir ay önceki faturanın rakamına göre 250 bin ile bir milyon lira arasında değişiyor. Fatura ödeyen için bu rakam önem ifade etmiyor aslında. Peki ama bu "ceza" neyin nesi diye sordum.

O da şuymuş: Siz faturanızı tam gününde bankaya yatırıyorsunuz. Ancak banka parayı o günün tarihiyle telefon şirketine göndermiyor. Telefon şirketindeki bilgisayar paranın kasaya girdiği güne göre hesap yapıyor ve bir ya da iki günlük geç bildirimler nedeniyle "ceza" kesiyor.

Dediğim gibi 15-20 milyonluk faturalarda 250 bin lira gibi bir ceza rakamı ödeyene bir şey ifade ettirmiyor, ama 5 milyon abonenin büyük bölümünden kesilen bu minik cezaların toplamını bir düşünün.

Öğrenilen acizlik
Hafta başında bir dost sohbetindeydim. Bir yandan güzel havanın bize verdiği nimetten yararlanarak bahçede temiz hava alırken, diğer yandan da ister istemez siyasetten konuştuk. Aramızda bir de yeniden seçilen milletvekili vardı. Bize yeni Meclis'in yapısını anlattı. Yaşanan "komik" olaylardan söz etti.

Laf lafı açarken milletvekili dostumuz "Son zamanlarda sosyal psikolojiye merak sardım" dedi. Özellikle okuduğu bir kavram çok ilgisini çekmiş. "Öğrenilen acizlik" kavramını "Türk siyasetine" uygulayınca ortaya çok ilginç bir tablo çıktığını söyledi.

"Öğrenilen acizlik" bir tür "Pavlov deneyi" gibi. Bu deneyi de hayvanlar üzerine uygulamış bilim adamları.

Bir akvaryum içine 20 tane büyük balık 20 tane de küçük balık atılmış. Doğa kanunu gereği "büyük balıklar küçükleri hemen yemişler." Bu deney bir kaç gün sürmüş.

Daha sonra akvaryumun tam ortasına ayırmak için bir cam konmuş. Bir tarafa 20 büyük balık, diğer tarafa da 20 küçük balık bırakılmış yine. Büyük balıklar camı farketmedikleri için sürekli olarak diğer tarafa saldırmışlar. Tabii her seferinde cama çarpmışlar. Bu saldırı 28 gün sürmüş. O günden sonra büyük balıklar küçük balıklara saldırmayı bırakmışlar.

Bilim adamları bunun üzerine aradaki camı kaldırmışlar. Ve hayretle görmüşler ki büyük balıklar artık küçüklere saldırmıyor. Yani büyük balıklar "aciz olduklarını" öğrenmişler. Üstelik akvaryuma büyük balıkların yediği yemler atılmadığı için, kısa bir süre içinde büyük balıklar ölmeye başlamışlar.

Bu sosyal psikolojik kavrama ille bir örnek istiyorsanız, biraz düşünmeniz gerek. Siyasete bir bakın bakalım, kimler hangi olaylarda nasıl aciz kalmışlar ve yeni durumu kabullenmişler? Yorum serbest yani.

İmren Aykut'un "hoşbulduk" partisi

Geçen hafta salı gecesi İmren Aykut'la birlikteydik. Aykut, son seçimlerde beklenmedik biçimde listeye bile alınmayarak aktif politikaya "zorunlu ara" verdi. Yeniden "normal hayata" dönmesi nedeniyle çok yakın dost çevresine bir yemek daveti yaptı.

The Marmara Oteli'ndeki yemeğe İstanbul Valisi ve Emniyet Müdürü de katılarak eski bir bakana karşı "çok nazik" bir davranışta bulundular. Alevi toplumunun en önemli liderlerinden İzzettin Doğan da Aykut'u yalnız bırakmamıştı. İş dünyasının önemli isimleri, özellikle Rahmi Koç da Aykut'a, "milletvekili olmasan da dostunuz" mesajını veriyorlardı.

İmren Aykut gece boyunca herkesle yakından ilgilenerek yıllardır kulaklardan silinmeyen "kahkahalarını" patlattı ardarda.

O gece İmren Aykut'u izlerken geçen yıllar gözümün önüne geldi. İmren Aykut, partisinin lideri tarafından, üstelik hiç bir gerekçe gösterilmeden politika dışına itilecek biri değildi. Çünkü Aykut 12 Eylül darbesinden sonra kurulan "Kurucu Meclis'ten" bu yana aktif siyasetin içinde. Daha önce işçi sendikalarında geçen mücadele yıllarını politikada birkaç kez bakan olarak taçlandırmıştı. Siyasi hayatımızdaki en eski kadın politikacı. Üstelik başarısını Genel Başkanın yakını olmaktan değil, tabandan aldı hep. Aykut seçimlerde daima bileğinin hakkıyla kazandı, partisini de kazandırdı. Ama ne yazık ki, 99 seçimlerinde aday bile yapılmadığını akşam televizyon haberlerinden öğrendi.

Politikayı "babasının çiftliği" sanan bir zihniyetin keskin kılıcına yenik düştü. Oysa o keskin kılıcı elinde tutanlar ne yazık ki, halkın kendilerini delik deşik ettiğinin hâlâ farkında bile değil.

Yazarlar sayfasına geri gitmek için tıklayınız.

Copyright © 1999, MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş. - Tüm hakları saklıdır