kapat
Anasayfa
|
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
18 Nisan 2009, Cumartesi
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Emlak Çocuk Yazarlar Çizerler
Günaydın Cuma Cumartesi Pazar Emlak Buzz
 
24 Saat
24 Saat

Müzisyen olmayan giremez

AYªE ÖZYILMAZEL
17.04.2009
Türkiye'nin efsane orkestrası İstanbul Gelişim, 40. yılını yeni bir albümle kutluyor. Efsane beşli ile grubun solisti Neco'nun kızı Ayşe Özyılmazel konuştu ..
"Çocuklar bir dakika susun!" Koskoca adamlara bu lafı dedim ya... Ama hayatımın en zor ve en eğlenceli röportajı bu olsa gerek.
Gırgır, şamatadan esprilerden, hep bir ağızdan konuşmaktan ve onların müthiş çocuk ruhundan bir ara kendimi öğretmen zannettim. En son masaya lahmacunlar gelince baktım röportaj elden gidecek, ipleri ele aldım "Teker teker gelin!" Şaka bir yana, onlar Türkiye'de ilk ve tek.
Onlar bu topraklarda müziğin babaları, onlar müziğin rüya takımı. Onlar İstanbul Gelişim... Kendilerini şöyle tanımlıyorlar "İstanbul Gelişim çok iyi müzik yapar ve çok iyi yemek yer." Bilmez miyim... Hayattaki en büyük torpilim onların kucağına doğmaktır herhalde. Tabii hâlâ Mert (Asım Ekren'in oğlu ve İstanbul Gelişim'in genç elemanı) ve bana "Siz bizim kucağımıza işemiştiniz," demeseler, karizmamızı yerle bir etmeseler daha iyi olacak ya neyse...
Evet! Biz bir aileyiz. Hem de kocaman bir aile. Benim beş tane babam var yani. Ve beşi de şu anda karşımda. Çünkü İstanbul Gelişim'in 40. yılını kutluyorlar ve 40 yılın şerefine nefis bir albüm yapıyorlar.

EVET! BİZ EFSANEYİZ
- Şimdi siz müziğin babaları mısınız?
- Uğur Başar:
Yoo.
- Atilla Özdemiroğlu: Senin baban oluyoruz.
- Garo Mafyan: Çocuğum senin yıllardır baba bildiğin aslında halandı... Ayşe, sen baban ve amcalarını nasıl görüyorsun hadi senden başlayalım.

- Ben sizi hayatımı kuran adamlar olarak görüyorum. Benim beş tane babam var. Sizden bir tane daha yok, bu nasıl oluyor, efsane misiniz siz?
- Neco:
Bu lafı söylemek bize düşmez.
- Uğur B.: Geçenlerde Fincan'da çalarken biri geldi ve 'Siz rüya takımısınız,' dedi.
İnsanlar bizi o gözle görüyorlar ama biz bunun farkında değiliz.
- Neco: 40 yıldır ayakta duran, 40 yıldır kendi bireysel başarılarına rağmen bir arada kalan, bu işi hâlâ en titiz şekilde yapan ve mütevazı başka hangi orkestra var ki?

- Çok alçakgönüllüsünüz ama bu işler tevazuyla olmaz. Hadi bana işin sırrını anlatın.
- Atilla Ö.:
Taviz vermemek.
- Asım Ekren: Hayır değil. Biz müzik yaptığımız zaman bu teknik donanımlar yoktu. Şimdi monitörsüz hiçbir müzisyen çalamaz. Biz birbirimizi dinleyerek çalan bir orkestrayız, teknolojiye ihtiyacımız yok.

- Tamam da ben bu teknik işleri anlamıyorum, daha basit anlatın.
- Asım E.:
Biz takımız. İnsanların birbirini duyması için birbirini sayması lazım. Bugünkü müzisyenlerde takım ruhu yok. Günlük orkestralar kuruluyor, biz 40 yıldır aynı kadro çalışıyoruz. Evet! Bu İstanbul Gelişim bir efsanedir. İstanbul Gelişim'i sahnede dinlerken sanki plak çalarmış gibi dinlersin.
- Garo M.: Şimdi bu masanın etrafındaki insanların her birinin müzik hayatı 50'lere 60'lara dayanıyor. Her biri işlerini iyi yaparak buralara geldiler, bu insanların her biri prima.

- Hadi en başa dönelim, İstanbul Gelişim'in kuruluşunu yani 40 yıl öncesini kim anlatmak ister?
- Uğur B.:
Yıl 1968, ben 21 yaşındayım.
Selçuk ve Atilla, Durul Gence Orkestrası'ndan Şerif Yüzbaşıoğlu Orkestrası'na geldiler. Neco ve Asım'ı da aldık. Yazın Şerif Ağabey ile çalışırken Atilla ve Selçuk'u Egemen Bostancı aradı ve bizi Lalezar'a davet etti.
- Neco: Ama Ankara'da zaten ayrı bir orkestra kurma fikri gelişmişti.
- Atilla Ö.: Sen beni dinle Ayşeciğim, bütün ayrıntılar bende. Ben 23 yaşında İstanbul'a geldim 'Durul Gence Beşlisi'ne girdim. 1968 kışında Şerif Yüzbaşıoğlu'nda çalıştık. Garo dışında herkes vardı. Önce Salim Arbaş vardı sonra ayrılınca Asım girdi.
- Asım E.: Güneş gibi doğdum da diyebiliriz.
- Neco: İhsan Kayral vardı, Şenay Yurdatapan vardı. (Bu arada 10 dakika o vardı, bu yoktu tartışması çıkıyor. Tabii gayet normal) Yazın solist Rober de geldi.
- Atilla Ö.: Yaz sonunda Egemen Bostancı beni Lalezar'a toplantıya çağırdı. Yanında Erol Simavi ve Halit Kıvanç da vardı. Buraya büyük bir orkestra kurmak istiyorlar. Ben hemen konuyu Selçuk Başar'a ve arkadaşlarıma açtım.

- Orkestranın adını kim koydu?
- Atilla Ö.:
Erol Simavi 'Gazetede ilan edelim, yarışma açalım, isim bulalım' olmuştu. Ama ismi gazeteci-yazar Örsan Öymen koydu.

- Garo Mafyan nasıl katıldı?
- Bu arada piyanistimiz yok. Dediler ki 'Garo Mafyan diye biri var.'
- Neco: Ben söyledim Garo'yu, ben tanıyordum.

- Garo Ağabey o zaman kaç yaşındasınız?
- Garo M.:
18 falan.
- Atilla Ö.: Garo, günde 16-17 saat çalışıyor. Kafamızdaki orkestraya sekiz numara falan büyük.

- O zamanlar gece kulübünde çalmak çok önemli bir şey miydi?
- Neco:
En önemli şeydi!
- Atilla Ö.: Çok! Gece kulüpleri çok elegandı. Gelince dans ediliyor, orkestra dinleniyor. Biz de çok şık giyiniyoruz.

- Peki İstanbul Gelişim'in ilk sahneye çıktığı tarih nedir?
- Atilla Ö.:
1969 Ekim'de Şan Tiyatrosu'nda Hürriyet'in kampanyasıyla lansman konserimiz vardı.

MÜZİĞE BAŞLIYORUM DEDİM
- Kaç kişi gelmişti?
- Asım E.:
Tıklım tıklımdı. Bin kişi kadar.

- İlk çaldığınız şarkı?
- Hep beraber cevaplıyorlar:
Up Up and Away. Jimmy Webb'in bestesi. The 5th Dimension söylerdi.

- İlk defa sahneye çıktınız, yıl 1969... Aklınızdan ne geçiyor?
- Asım E.:
Müziğe başlıyorum dedim.
- Neco: Deden ve babaannen ilk defa beni dinlemek için o konsere gelmişlerdi. Ondan önce üç yıl babamla küsmüştük; ben müzik yapıyorum diye bana kızmıştı. Deden konserden sonra gelip 'Sen iyisini seçmişsin,' dedi.

- İstanbul Gelişim'e herkes giremez neden?
Uğur B.:
Müzisyen olmayan giremez.

- İstanbul Gelişim üyesi olmanın şartları nelerdir?
- Paylaşımcı, saygılı, iyi müzisyen, iyi karakterli, yemekten anlayan...

- İstanbul Gelişim çok iyi müzik yapar ve çok iyi yemek yer derler.
Atilla Ö.:
Yemek gurumuz Garo'dur. Ben tişörtler yaptıracağım 'Eat what Garo eats'. (Garo ne yerse, onu yiyin)

- 40 yıldır sizi ayırmayan, paylaştığınız en önemli şey nedir?
- Atilla Ö.:
Biz ruhlarımızı paylaştık.
- Garo M.: Ayşeciğim. Ne biliyor musun? Sen, Mert, Zeynep, Damla, Binnaz, Yaprak, Sarp... Daha ne olsun.
Haberin fotoğrafları