kapat
Anasayfa
|
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
18 Nisan 2009, Cumartesi
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Emlak Çocuk Yazarlar Çizerler
Günaydın Cuma Cumartesi Pazar Emlak Buzz
 
24 Saat
24 Saat
Yazar Sezai Sarıoğlu, Sinop mahkûmlarından Eşber Yağmurdereli ile cezaevi avlusunda.

Yattığı hapishaneyi kurtarmaya çalışıyor!

AHMET KÜLSOY
17.04.2009
Yazar Sezai Sarıoğlu, bir dönem kendisinin de yattığı Sinop Hapishanesi üzerine kitap yazmak ve bir belgesel hazırlamak için harekete geçti. Sarıoğlu bu iş için 150'ye yakın kaynak kitabı incelediğini, 500'ü aşkın fotoğraf topladığını ve onlarca siyasi, adli mahpus ve resmi görevliyle konuştuğunu söylüyor..
İnsanların olduğu gibi taşların, demir parmaklıkların, ranzaların ve mekânların da bir tarihi vardır. Özel bir mekân olan hapishanelerde yatanların özel 'tarihi' mahpusların en acılı, en zor yıllarını içerir. Bu zor ve zorlu yıllar binlerce anıyı barındırır. Sosyal-siyasal hayatımızın en önemli simaları, nice aydınlar, yazarlar bu mekânlarda yaşamış, tarihe şiir, roman, hikâyeler miras bırakmıştır. Sabahattin Ali'nin 23 Mayıs 1933'de Ayşe Sıtkı'ya gönderdiği, bestelenip dillere pelesenk olan Hapishane Şarkısı V adlı şiirin "Başın öne eğilmesin/ Aldırma gönül, aldırma!/ Ağladığın duyulmasın / Aldırma gönül, aldırma!" dizelerinde kendini dışa vuran bir tarih gizlidir. Burası tarihi Sinop Hapishane'sidir. 100 yılı aşkın hapishane olarak kullanıldıktan sonra Turizm ve Kültür Bakanlığı'na devredilmiş, hafızalardan silinmeyen bu tarihi mekân yeniden ele alınıp bir anlamda 'kurtarılmayı' bekliyor. Dönem dönem şimdi atv'de gösterilen Parmaklıklar Ardında gibi dizi ya da filmlere dekor oluşturmasının dışında, şimdilik bir fonksiyonu yok.
Sinop Hapishanesi'nde yatan siyasilerden Sezai Sarıoğlu, bu ünlü ve tarihi yapının hikâyesini, orada yatmış insanlarla görüşerek kaleme alıyor. 150'ye yakın kaynak kitabın incelendiği, 500'ü aşkın fotoğrafın toplandığı ve onlarca siyasi, adli mahpus ve resmi görevliyle (savcı, gardiyan vs.) yapılan çalışma kendi türünde bir ilk olma niteliği taşıyor.

BİLGİ KİRLİLİĞİ

Sarıoğlu, bu alanda bir resmi veya gayrı resmi 'bilgi kirliliği' yaşandığını ifade ediyor. "Şair Ece Ayhan'ın 'Tarihe bak anlarsın?' cümlesi bu çalışma için yol gösterici oldu. Ne var ki tarihte olup bitenleri ve bitmeyenleri anlamak için sadece bakmak yetmiyor; bir tarih bilgisi ve bilinci de gerekiyor. Burada 1950'ye kadar yatan mahpusların hemen hepsi öldü. Bunlardan elimizde çok az yazılı kaynak var. Öte yandan hapishanenin geçmiş yıllara ilişkin özel bir arşivi yok! Ya kaybolmuş ya da kaybedilmiş! Cezaevi kapatıldıktan sonra, objeler de talan edilip, buharlaşıp uçmuş. Dolayısıyla geriye dönük olarak insanlar ve onların öyküleri dışında belge yok denecek kadar az." Sinop hapishanesinin çok önemli şahsiyetleri konuk ettiğini belirten Sarıoğlu, araştırma esnasındaki gözlemlerini ise şöyle naklediyor: "1950'den sonra yatan adli hükümlülerle çalışma yapma şansım oldu. Bu sözlü tarih çalışması, doğrudan insan öykülerini içeriyor.
Sinop Hapishanesi üzerine gerek resmi kaynaklarda gerekse de gezenler tarafından efsaneler üretildi. Tolga Ersoy'un Sinop'un Hanı Sinop Hapishanesi'nin Tarihi ve Edebiyattaki Yeri (1997) ve yazar Alev Çakmakoğlu Kuru'nun, mimari açıdan mekânı incelediği Sinop Hapishanesi kitabı bir yana, yakın zamanlarda kayda değer bir çalışma yok. Sanal ortamlardaki yazılar, anlatılar mantıksal ve maddi hatalar içeriyor. Sinop Hapishanesi'nin yapılış öyküsünden, yatanların kim olduklarına kadar (girişteki resmi bilgi tabelası dahil) yalan-yanlış bilgiler ortalıkta volta atıyor. İşin trajik yanı ise buna müdahale eden yok."

İNSANSIZLAŞTIRILAN HAPİSHANE
1997'te boşaltılan hapishanenin 1999'da Kültür Bakanlığı'na devredildiğini belirten Sarıoğlu kitaba konu olan derdini şöyle anlatıyor: "Hapishanenin kapatılmasıyla birlikte süratle bir turistik akıl ve pratik devreye girerek, bu tarihi mekân bir 'seyir nesnesine' dönüştürüldü. Oysa Edip Cansever gibi söylersek, 'İnsansız anı yoktur. Var mıdır?' Şu anda bu mekan insan öykülerinden yoksun, bakımsız, gezenlere bir şey ifade etmeyen cansız ve turistik bir mekan. Bir buçuk, iki lira verip içeriyi geziyorsunuz ve seyrediyorsunuz. İlk yıllarda 'Pala' lakaplı bir görevlinin mantık ve tarihten yoksun insanlara dinlettiği 'bilgilerden!' oluşan bir medyatik karakter üretilmesinin sorumluları ortada yok.
Kim hangi koğuşta yatmış belli değil. Koğuşlar çıplak, ranza yok, örnek olarak bile eşyalar yok.
Yatanlarla ilgili en küçük bir bilgi kırıntısı, insan hikayesine rastlanmıyor... Hal böyle olunca ön plana çıkartılması gereken insan öyküleridir.
Hapishanede kapı altı önemlidir. Burada yeni gelene 'hoş geldin dayağı' atılır. Devlet ve devletin tüm kutsalları hatırlatılır."
Haberin fotoğrafları