kapat
Anasayfa
|
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
29 Mart 2009, Pazar
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Emlak Çocuk Yazarlar Çizerler
Günaydın Cuma Cumartesi Pazar Emlak Buzz
 
24 Saat
24 Saat
Nazife Şişman: "Başını örten kadınlar belli mekânlarda ve mevkilerde daha görünür oldu. 'Kanyon'a bile geldiler' endişesi, sayısal artıştan kaynaklanmıyor; konumsal değişimden kaynaklanıyor."

Müsterih olunuz; başını örtenlerin sayısı artmıyor!

ŞİRİN SEVER
13.03.2009
Kadın, örtünme, kamusal alan gibi konulardaki çalışmaları ile tanınan sosyolog Nazife şişman yeni kitabı Başörtüsü ile gündemde. 'Baş örtüsü nasıl oldu da tüm dünyanın tartıştığı bir sorun haline dönüştü?', 'Başörtüsü meselesi bir kadın hakları problemi midir?' gibi sorularla meseleyi tartışan şişman: "Başörtüsüyle kavgalı olanlar, laikliğin sunduğu ayrıcalıklı konumu kaybetmek istemeyenlerdir" diyor..
- Siz bir kadın sorunları yazarı mısınız, kendinizi nasıl tanımlıyorsunuz?
- Kendimi ne kadın sorunları yazarı olarak tanımlıyorum, ne de kadın kimliğine sıkıştırılmış bir şekilde...

- Çalışma alanınız dindar kadının sorunları mı peki?
- Türkiye'de dini dikkate almayan bir sosyal bilim olacağına inanmıyorum. Bu yüzden kimlik, kültür, gündelik hayat çalışırken, tabii ki dini bir parametre olarak dikkate alıyorum. Hem de hepsini aşan bir atmosfer olarak.

- Başörtülü olunca, doğal ve otomatik olarak, dindar olma pratikleri üzerine mi kafa yoruyor bir kadın sosyolog?
- Bu soruyu dini kimlikler üzerine çalışan bir sosyal bilimciye sormuyorsunuz.
Neden bana soruyorsunuz? Başörtüsünü belli bir paranteze hapseder gibi genel bir kanaatten kaynaklanıyor olabilir mi bu? Halbuki yeni iletişim teknolojileri, çokkültürlülük, biyogenetik, gençlik kültürü... Hepsi benim çalışma alanımda.

- Söyler misiniz, başörtüsü tartışması gündemde değilken, niye ısıttınız tekrar?
- Siyasetin ve medyanın gündeminde olmaması, yangını ortadan kaldırmıyor.
Konu muhatapları için hiç soğumadı ki! Diğer taraftan böyle bir gündem yokken tartışmaya açmak bir açıdan avantaj! Polemikten uzak bir zeminde konuşma imkânı arıyorum. Kitap böyle bir yerden okunsun isterim.

- Başörtüsü meselesine bakarken kendinizi nerede konumlandırıyorsunuz peki? Yani içerden biri olarak mı bakıyorsunuz, objektif mi?
- Toplumsal olaylara objektif bakmak ne derece mümkündür? Bu belli başlı bir sorun alanı. 'Objektif'in bile bir perspektifle sınırlı olduğu düşünülünce... Bu konu benim sadece uzaktan bakıp anlamaya çalıştığım, sorguladığım cazip bir çalışma alanı değil. Kendi tecrübelerimle yakinen hissettiğim bir mesele. Ama bu belli bir mesafeden analiz etmeme de engel değil. O yüzden hem içerden hem dışardan bir bakış denilebilir. Kitapta bu bakışı yansıtan anekdotlar da var, kavramsal analizler de...

- Başörtüsü neden bir sorun söyler misiniz; neden kavgalıyız bu örtüyle?
- Başörtüsüyle kavgalı olanlar, Türkiye'ye özgü laikliğin sunduğu ayrıcalıklı konumu kaybetmek istemeyenler. Başka kavgaları başörtüsü üzerinden yapanlar da bu yangına odun taşıyor maalesef.

- Muhafazakâr bir partinin iktidarı yüzünden mi 'tehlike' olarak algılanmaya başladı başörtüsü, nasıl oldu bu?
- Tehlike olarak algılanması iktidardan önce de vardı. Uluslararası konjonktür 1979 İran devriminden itibaren kaleşnikoflu çarşaflı kadın imajı üzerinden besledi bu tehlikeyi. Türkiye de kuruluştan beri varolan 'irtica' paradigmasına, yükselen İslam korkusunu da ekledi. Ama Türkiye'deki merkez-çevre kavgası, başörtüsü üzerinden ifade ediliyor. 'Tehlike' paranoyası, bir paylaşım kavgasının canhıraş feryadı olarak çıkıyor ortaya.

- Peki başörtüsü sosyal bir statüyü temsil etmiyor mu artık? Yani iş kapmak, iktidara yakın olmak için örtünenlerin olması sadece dedikodudan ibaret mi?
- Bu tür eğilimler hep olmuştur. İktidara yakın görünme, 'hamili kart yakinimdir' üzerinden prim yapma bu iktidar dönemine has değil. Ama görünenin aksine bugün başı örtülü olmak 'ödüllendirilmiş' bir statü değil. Başbakan'ın, Cumhurbaşkanı'nın eşinin başörtülü olması, diğer başörtülülere bir statü kazandırmış mıdır? Hayır.
Yasaklar devam ediyor, kamu sektöründe, üniversitelerde. Bir muhabir hâlâ basın kartı alamıyor.
Bu reel durumu görmezden gelmek bize yanlış bir fotoğraf verir.

- Başörtülülerin sayısı giderek artıyor mu, azalıyor mu?
- TESEV'in ve Tarhan Erdem'in araştırmaları var. Veriler farklı gibi görünse de birbiriyle çelişmiyor.
Ve müsterih olun başını örtenlerin sayısı artmıyor, azalıyor! Peki hayat tarzının tehlikede olduğunu düşünenlerde neden böyle bir korku var? Çünkü başını örten kadınlar belli mekânlarda ve mevkilerde daha görünür oldu. 'Kanyon'a bile geldiler' endişesi, sayısal artıştan kaynaklanmıyor. Konumsal değişimden kaynaklanıyor sadece.

- Cüneyt Ülsever; '10 yıl sonra röportajlara başörtüsüyle gidebileceğimizi' söyledi. Ne diyorsunuz bu yoruma?
- Eğer vurgu 'başörtüsüyle de' gidilebileceğine ise, bunu Türkiye için bir umut olarak paylaşıyorum ben de. Ama 'gelince başımızı örttürecekler' paranoyasını beslemek ise, bu bize bir şey kazandırmaz.
Türkiye'de seküler hayat tarzını benimseyen belli bir kitle var. Ama dini kimliğiyle kamusal alanda yer almak isteyen de bir kitle var. Hukukun adil işleyişini hedeflediğimiz sürece korkuya gerek yok.

- Yine Ülsever'in deyimiyle 'böyle giderse' 10 yıl sonra Genelkurmay başkanının eşi de türbanlı olacak. Olur mu, olursa ne olur?
- Ülsever'in yaklaşımı popüler.
Fuat Keyman ise daha kavramsal bir düzeyden karşı çıkıyor başörtülülerin belli mevkilerde bulunmasına; eşitliği zedeleyici buluyor.
Ben bunu tartışıyorum kitapta. Teorik olarak her mevkide başı örtülü birisinin yer alabilmesinden yanayım. 20 yıl önce cumhurbaşkanı ve başbakanın eşlerinin başörtülü olabileceği tahayyül bile edilemezdi ama kıyamet kopmadı! Genelkurmay başkanının eşinin başörtülü olması ise biraz farklılık arzediyor askeriyenin kendini konumlandırışı açısından... Gerilim yaratabilecek bir potansiyel taşıyor. O yüzden eskilerin tabiriyle farz-ı muhal üzerinden konuşmanın bize bir şey kazandırmayacağını düşünüyorum.

- Başörtüsü meselesini tartışanlar dini konulara yeterince hakim mi sizce?
- Akşam İngilizce meal okuyup sabah tefsir derslerine başlayanlar da var. Ayet ile hadisin farkını bilmeden içtihat yapanlar da ne yazık ki!
Haberin fotoğrafları