kapat
Anasayfa
|
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
20 Şubat 2009, Cuma
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Ekler Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Emlak Çocuk Çizerler
Sabah Günaydın Cuma Cumartesi Pazar Buzz
 
24 Saat
24 Saat
HAŞMET BABAOĞLU

Benjamin Button'u sevmek

Birine gerçekten aşkla bağlanmışsak eğer...
Alltan alta hissederiz ki.. İlişkiye ya biraz geç kalmışızdır ya da biraz erken gelmişizdir ve vuslatı değil, aslında hasreti seçmişizdir.
Hem diyorum ya..
İnsan ya çocukken ya da çocukça âşık olur. Yetişkinken veya fazlasıyla akıl baştayken olanı aşk değil, aşk taklididir.
"Adam delirdi, durup durup aynı şeyleri yazıp söylüyor" diye düşünmeyin şimdi!
Şu film olmasaydı, lafı buraya getirmeye hiç niyetim yoktu.
Hangi film mi?
Bizde " Tuhaf Hikâye " adıyla gösterilen ve 13 dalda Oscar'a aday olan " The Curious Case Of Benjamin Button" dan söz ediyorum.
Doğrusu, konusuna bakarak hayat ve ölüm; ihtiyarlık ve gençlik üzerine kışkırtıcı göndermelerle karşılaşacağımı umuyordum.
Öyle ya...
Benjamin Button'un biyolojik zamanla ilişkisi bizim tam tersimiz.
İhtiyar doğuyor Benjamin Button...
Yavaş yavaş gençleşiyor ve bebek olarak bitiriyor hayatını.
Bu durumda Seven, Game, Fight Club gibi çok güçlü filmlerin yönetmeni David Fincher 'den zaman denilen o trajik meseleye derinden temas etmesini beklemem doğaldı.
Sonuç ne peki?
Evet, kıyısından köşesinden de olsa, bunlar var filmde.
Ancak hepsi bir yana...
" The Curious Case Of Benjamin Button" bitip de salondan gözyaşlarınızı bastırarak ve boğazınızda düğümlenmiş halde çıktığınızda net biçimde farkındasınız ki... Seyrettiğiniz sarsıcı ve buruk bir aşk hikâyesidir.
Çocukken başlamış, hep biraz yamuk, hep uyumsuz kalmış fakat ateşi hiç sönmemiş bir tutkunun hikâyesi...
Oscar'ı alır Brad Pitt?
Şu sıralarda Amerika'da Mickey Rourke'nin hayata ve sinemaya geri dönüşünü kutlama histerisi var, malum. Oscar Mickey Rourke'ye giderse şaşmam.
Hem Milk'teki Sean Penn'i de hiç hafife almamalı. Ama Brad Pitt kazanırsa Oscar'ı, jüriyi bir şartla alkışlarım.
Pitt'in makyajcısına da ödül verilmeli! Çünkü asıl yük onun sırtında.
Tam bu noktada filmi seyredeceklere önerim şu... Benjamin Button'un kocamışlıktan gençliğe evrildiği dönemlerde Pitt'e yapılan makyajlara özellikle dikkat etsinler. Arada yaşlı Marlon Brando'ya, Paul Newman'a, Robert Redford'a göndermeler yapan bir Brad Pitt resmi geçiti!!
Benim ödülüm kime peki?
Oscar adayları arasında yok ama umurumda değil. Benim ödülüm Cate Blanchett'a.
Her göründüğü sahnede baş döndürücü bir büyü ve ferahlama duygusu yan yana.. Oysa bu duygular yan yana gelmezlerdi, değil mi?
Bu Blanchett'in başarısı...
David Fincher'a da kalbimden bir alkış kopuyor. Belki ondan beklediğimiz gibi bir başyapıt değil. Ama başından sonuna iyi bir film.
Haydi siz de görün de filmi, sonra üzerine yine konuşuruz...

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubuna aittir. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir.

Ayrıntılar için lütfen tıklayın