kapat
Anasayfa
|
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
14 Aralık 2008, Pazar
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Çocuk Kulübü Yazarlar Çizerler
Günaydın Cuma Cumartesi Pazar Emlak Buzz
 
24 Saat
24 Saat
Farhard Moshiri'nin bu eseri 250 bin dolara satıldı.

Art Basel fuarını heykeller fethetti

12.12.2008
Ressam Leyla Gediz, beş yapıtla katıldığı Art Basel Miami fuarını yazdı..
Allah biliyor ya, bu benim ilk fuarım değil. Ama ömrümde Miami'ye ilk gidişim, Miami Basel'e ilk katılışım. Kaçımıza nasip olur ki Miami'ye yolculuk etmek? Dünyanın öbür ucu değilse ne? Miami Vice?! Hal böyleyken benim ilk günlerim pek iyi geçmedi doğrusu... Öncelikle bavullarım aktarma esnasında Londra'da kaldı. İki gün geç geldiler. Buna yanımda taşıdığım çalışmalarım dahil. Açılıştan önceki gün son anda enstelasyona dahil edebildiğime şükür, ama o ana kadar jet-lag ile karışık yaşadığım huzursuzluk, günler ve geceler boyu uykusuzluk çekmeme neden oldu. Heykel alanında sürprizler, İngiliz sanatçı Mark Wallinger'dan ve Avusturyalı Erwin Wurm'dan geldi. İlk sanatçı, font çalışmasını andıran siyah-beyaz minimal tablolarını, kaideler üzerinde vazolara yerleştirdiği yapay çiçekler ile eşleştirmişti. İkincisi, Budist bir rahibi meditasyonda gösteren fotografının yanına, her biri kendi kaidesi üzerinde beş adet taze salatalık ve turşu heykeli dikmişti! İlki şık ama didaktik, ikincisi geyik ama iyiydi! Sanatta haşarılıkta eline su dökülmeyen Erwin Wurm'un geyiklerine mükemmel bir örnek de Viyana'lı galerisi Krinziger'de yer alıyordu. Burada iki ayrı kaide üzerinde iki heykel birbirleri ile eşleşiyorlardı. Şu şekilde: birisi, bir erkek ayağından dize kadar geçirilmiş siyah bir çoraptı. Bu kadarıyla bile bir işadamına ait olduğunu hissettiren çorabın üzerinde İngilizce olarak şu cümle yeralmaktaydı: 'Bugün spordayken osurdum.' Size, ikinci kaidenin üzerinde yer alan gümüş renkli, buluta benr soyut kütlenin adı "Osuruk" dersem, elbette gülersiniz. Miami Art Basel'de herkesin birden ilgisini çeken imza, Sperone Westwater'da yeralan Wim Delvoye oldu. Sanatçı bir iş makinasının, bir kepçenin maketini yapmıştı. Ancak maketin tüm yüzleri, lazer tekniğiyle dantel gibi kesilmişti. Kepçenin neresine baksak, gotik bir katedralin çizgilerini görüyoruz! Kepçeye mi bakıyoruz, katedrale mi? Bir tapınak ile bir iş makinasını eşleştirmek fikren anlaşılabilir. Ne var ki uygulaması olağanüstü! Diğer bir bomba, Pawel Althamer'in yontup -bizim Halil Altındere'mizin Pala'sı gibicaddeye geri kazandırdığı alkoliği idi. Son olarak, balmumu heykelleriyle beni son derece şaşırtan bir isim de, performans sanatçısı Vanessa Beecroft oldu. Ama asıl övgü ise, 1972 doğumlu Polonyalı Monika Sosnowska'ya gidiyordu. Gerilerken çarptığım heykeli metaldendi, beyazdı ve alçaktı. Bir kaideden yoksundu. Görünürde hiç bir iddiası yoktu. Bir kamışı alın, bir ucunu diğerinin içine sokup ezik büzük bir daire oluşturun. Sıkıntıdan yaparız böyle şeyleri. Çarptığım şey buna benziyordu. Yalnız o bir boruydu. O an Sosnowska'ya hayranlığımı kelimelere dökmekte zorlanırım. Peki göze en çok çarpan ne oldu? Heykel, resim ve bunlara oranla az sayıda fotoğraf. Global krizi göz önüne alırsak, bu grafiğe şaşmamak gerek, çünkü obje bazlı sanat daima satar. Buna rağmen, galerilerin çoğu ağlıyordu. Fiyatlarda, yüzde 25'e varan düşüşler yaşandı. Galeriler, sanatçılar kadar büyük olmak zorundalar. Satışlardan yüzde 50 paylarını haketmeleri için de şart bu.
Haberin fotoğrafları