kapat
E-gazete
|
Sarı Sayfalar
|
Arşiv
|
Üye Ol
|
Üye Girişi
|
Okur Temsilcisi
|
English
|
Kırmızı Alarm
  
21 Eylül 2008, Pazar
Sabah
 
Haberler Spor Günaydın Dosyalar Servisler Multimedya Astroloji Kültür-Sanat İşte İnsan Çocuk Kulübü Yazarlar Çizerler
Günaydın Cuma Cumartesi Pazar Emlak
 
24 Saat
24 Saat
-"Bu roman, benim Anna Kareninam olacak," demişsiniz duyduğuma göre. Doğru mu?
- Doğru. Şunu kastediyorum: Bir; Tolstoy'un en iyi, en unutulmaz romanıdır, bence Tolstoy, Harp ve Sulh'ten çok, Anna Karenina'yla ünlüdür. İki; evlilik, aşk, bağlılık ve bütün bunlar büyük bir toplumsal çerçeve içerisinde değerlendirilmiştir. Tolstoy zamanına ne yaptıysa ben de çağıma aynı şeyi yaptım, diyebilirim.

- Bu kadar iddialısınız!
- İddialı olmadan roman yazılmaz! Romancılık, sanatçılık alçakgönüllü olma yeri değildir. Tamam, sonra röportajınızda, hayatınızda alçak gönüllü olursunuz ama roman, sanat alçakgönüllü olma yeri değildir.

- Bugün yaşananlardan uzakta, çok sıradışı, sanki farklı bir çağda yaşanan bir aşk söz konusu kitapta. Bunu hayal ederken zorlanmadınız mı, nasıl çıktınız işin içinden?
- İnsan kalbinin yapamayacağı şey yok! Anlattığım hikâyenin bugün de, 50 yıl sonra da olabileceğini düşünüyorum ama söylediğim gibi aşk; toplumun, kültürün içerisinde şekilleniyor. Böyle bir hikâyenin bugünkü Fransa'da olması daha zor. Kitabın bir yerine yazdığım gibi, Kemal zengin aileyi merak eden, uzak akraba 'pozunda' Füsun'un evine gidebiliyor. Her şeyin konuşulabildiği, âşıkların kendini daha açık ifade etmesine izin verilen bir toplumda herkes "Kardeşim sen bu kıza âşık mısın, sekiz yıldır geliyorsun," derdi. Demiyorlar, çünkü pek çok şeyi dememe, 'gibi yapma' alışkanlığı olan bir toplum. Ama ben, bu toplumun aşk konusunda ne kadar baskıcı olduğunu anlatmak için yazmadım bu kitabı. Bunu da göstermiş olduk sadece.

- Gerçek bir olaydan mı yola çıktınız hikâyeyi yazarken?
- Çok eski bir hikâye, bahsetmek bile istemem. Ben hikâyeleri değiştire değiştire kendimin kılarım. 10 yıldır düşünüyorum bunu; bir yandan da aşkla birlikte bir insana bağlanma konusunu anlatmak istiyordum. Dostoyevski karısıyla Avrupa'ya gittiğinde, kardeşine mektup yazar ve karısından şöyle bahseder: "Ne kadar çok kavga ediyorsak, o kadar çok bağlanıyoruz birbirimize!" Bu kitapta aşkla bağlanma arasındaki sorunlu ilişkiyi de gösterebilmek istedim. Kemal, Füsun'a aşk kadar, bence bağlanma da gösteriyor. Füsun olmayınca Füsun'un eşyalarına bağlanıyor. Bir hikâye, ben buna inanırım, yazarın içindeki konuların hepsine değebilen olaylar örgüsüdür.