kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 22 Ağustos 2008, Cuma
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
ERDAL ŞAFAK

Dikkat, tehlike!

Kamuoyunun gözlerini Kafkaslar'daki gelişmelere çevirdiği bir dönemde bölücü terör örgütü PKK eylemlerini kentlere kaydırdı.
Hatay, İstanbul, Mersin ve dün de İzmir...
Hepsinde bomba yüklü araçlar kullanıldı.
Hepsinde -adını koyalım-Türkler ile Kürtler'in yoğun biçimde içiçe, kardeşçe yaşadıkları kentler seçildi.
Hepsinde de devletin gücünü simgeleyen asker ve polis hedef alındı.
Bu strateji ve taktik değişikliğinin birden fazla nedeni var.
İlki, elbette, Silahlı Kuvvetler'in aralıksız sürdürdüğü nokta operasyonlarıyla teröristlerin dağlarda kımıldayamaz duruma gelmeleri.
İkincisi, bu kıstırılmanın örgüt tabanında yol açtığı moral bozukluğunun yayılmasını önleme çabaları.
Üçüncüsü, yeni Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ'un göreve başlamasının arefesinde Silahlı Kuvvetler'in soğukkanlılığını test etme niyeti. Onun da ötesinde kışkırtma hesapları. (Örgütün tabela partisi KongraGel'in başındaki Zübeyir Aydar dün Brüksel'den yaptığı açıklamada, "Eylemler hem artacak, hem de şiddetlenecek" diyerek, bu niyetlerinin ipucunu verdi.)

Ateşle oynamak
Ama serseri mayına dönüşmüş olan terör örgütünün tüm bunların ötesinde şeytani bir planı, ateşle oynamaktan farksız bir amacı daha var:
Türk-Kürt ayrışmasının zehirli tohumlarını ekmek.
Türkler'i kışkırtarak, Kürtler'i sindirerek komşuları, dostları, akrabaları birbirine düşürmek.
Et ile tırnağı ayırmaya çalışmak.
Türkiye Cumhuriyeti'nin iki kurucu halkını birbirinden uzaklaştırmak, koparmak.
Aydar yukarda sözünü ettiğimiz açıklamasında sevincini gizleyemediği cümlelerle bu yolda mesafe alınmakta olduğunu anlatıyor: "Kürtler ile Türkler arasında ayrışma yaşanıyor. Her şey basına yansımıyor. Ama önce hep Batı'ya göç vardı, şimdi tersi bir göç yaşanıyor. Batı kentlerinde Kürtler'e yönelik saldırılar oluyor. Ayrıca büyük şehirlerde de gettolaşmalar var. Kürtler yoğunluklu oldukları semtlerde toplanıyorlar."
Geçen yıl belediye otobüslerini havaya uçurma, içindekilerle birlikte yakmaya kalkışma eylemleri bu tehlikeli senaryonun ilk uygulamasıydı. Bu yıl Güngören'deki facia ile ikinci deneme yapıldı.
Batı'da hem Türkler'in, hem Kürtler'in sağduyusunu delemediler. Ayrıca sivillerin hedef alınmasının tabanlarında yarattığı rahatsızlık ve tepkiden ürktüler. Türk halkının gözbebeği olan askerine, polisine yöneldiler. Onlara zarar vererek halkın öfkesinin kontrolden çıkacağı hesapları yapıyorlar. Terör uzmanlarının ifadesiyle, "Sinir uçlarına dokunmaya çalışıyorlar."

Haydi, hep birlikte
Aydar'ın açıklamalarına bakılırsa daha da ileri gidecekler, daha da hassas sinirleri zorlamaya, sıkıştırmaya kalkışacaklar. Çünkü, "Eylemler sadece dar bir bölgeyle sınırlı değil, Karadeniz'e kadardır" diyor teröristlerin Avrupa'daki sözcüsü.
Bu oyunu bozmak, bu tuzağa, bu uçuruma, bu cehennem kazanına düşmemek zorundayız.
İster sivil inisyatif, ister sağduyu dinamiklerinin harekete geçmesi deyin, Türk'üyle, Kürt'üyle hepimiz bir halk hareketi başlatmalıyız. Türkiye'nin tüm kentlerinde onbinler, yüzbinler, milyonlar olarak kenetlenmeli, hep birlikte kardeşlik türküleri söylemeli, asla oyuna gelmeyeceğimizi hep birlikte haykırmalıyız. Tıpkı tek ses, tek nefes gibi "No pasaran" diye kükreyen milyonlarca İspanyol gibi.
Hemen şimdi. Haydi. Haydi. Haydi ...