kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 28 Temmuz 2008, Pazartesi
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
UMUR TALU
Dipsiz Kuyu

Uzun uzun yazdım çünkü...

Gazetecilik, "objektif"ten "sübjektif ama namusla bakma" mesleği.
Çünkü, "objektif"in kendisi "objektif, nesnel" değil.
Bir zaviyesi, kadrajı, duruş pozisyonu, filtresi şusu busu var makine ile lensin.
Binlerce "görüntü adayı"ndan bazılarını tercihin "objektif ve de sübjektif" nedenleri var.
Sonra onların içinden sadece bazısını sunmanın da.
Zaten tüm "objektifler" aynı zaviyede, aynı seviyede "objektif" olsalardı, çok sayıda gazete, dergi ve kanalın, bunca kitabın, araştırmanın, eğitimin, siyasetin, mücadelenin, hatta "yargılama"nın, hatta hatta "inançlar"ın ve elbette ideolojilerin de manası olmazdı.

Lakin, püf, paf ve pof noktaları şu:
Objektif(in) ne kadar sübjektif olursa olsun, "hakikate saygı".
Ruhumuz ve kafamız ne tür "haber, bilgi ve yorum" ile okşanırsa okşansın...
Kendimizi iyi, haklı hissetmek, inandığımızı, bildiğimizi sandıklarımızı onaylatmak için talebimiz ne olursa olsun...
Esas ihtiyacımız, esas hava ve suyumuz, esas gıdamız "hakikate saygı" .
Gazeteci, biraz değil, epeyce bunun için.
Kakarakikiri için değil, "hakikat peşinde" olabilmek için.
"Hakikate saygı"yla haber alıp verdiği, yayın yaptığı, eğilip bükülmediği, yazı yazdığı, fotoğraf çektiği, kayda aldığı, "sübjektif eleştiri"de bulunduğu varsayılır.
"Alet, edevat, katip, fedai, hurafeci, pusucu, sansürcü" olmak için değil, hakikatin yolunu karartan, kirleten, yamultan bu zafiyetlerden silkelenmek için.

O yüzden; kendinizi "sübjektif" olarak kendinizce hangi "objektif" pozisyonda konuşladığınız, kime yakın, kime uzak düştüğünüz bir yana...
Sadece "hakikat" adına bile, her açıdan merak ve idraki şart koşan "iddialar" varsa...
1. Burun kıvıramazsınız;
2. Burnunuzu tıkayamazsınız.

Ortada, kimi kurbanı meslektaşınız da olan, kimi bu ülkeyi sarsan, kimi sarsmaya dönük "cinayetler, suikastlar"la ilgili "iddialar" varsa, sırf başka açıdasınız diye, zihninizi, vicdanınızı, kaleminizi, kameranızı, "hakikate saygı" görevinizi kapalı tutamazsınız.
Hayattaki tarafınız, inançlarınız ne olursa olsun, "hakikat duygusu" da "adalet duygusu"nun kardeşi.
İşte bu yüzden de...
Açıyı hemen değiştirirsek, gazeteciliğin esas kerterizi olan "hakikatli ve adaletli olma" kaygısı, bir "iddianame"nin iddialarına karşı duyarlı olmakla kalmaz...
Suçlananların ve onların suçladıklarının temel haklarına da duyarlı olur.
Bu hat, kiminin sandığı gibi "arada, tarafsızlık hattı" değil, "hakikat ve adalet adına sürekli, istikrarlı, ilkeli taraf olmak"tır.

Kimi zaten üç maymun.
Ne hakikat, ne adalet, ne çok yakın saydıkları isimlerin katledilmesiyle ilgili şüpheler onları sarsıp zihinsel, vicdani kafeslerinden çıkartabiliyor.
Kimileri ise, hababam "iddianame" yayınlarken, "önyargı süreci"nde mahkum ediveriyor.
Aralarında, geçmişte "iddianame, suç isnadı" felaketi yaşamışların bulunması insanı kahrediyor.
İddianamenin iddiasıyla yayınlanan "belgeler" sadece suçlananların "temel hakları"nı ihlallerle malul değil...
"İçeridekiler"in "düşmanları, hedefleri" hakkında tuttukları iddia edilen dosyaların "kelime kelime teşhiri"yle, "fiili ve müstakbel mağdurlar" açıkça mağdur ediliyor.
Üstelik, az sayıda kişinin elinde kalmış veya kapalı devre dolanan "iddialar" bu kez "yaygın medya" yoluyla milyonlara teşhir edilerek.
Üç, beş, ellibeş maymunun "demokrasi ve hakikate saygısızlık vebası"nın karşı yakasında, bu kez "insan haklarına ve ilkeli adalete saygısızlık humması" yaygın.

Mesele; zihnini, ruhunu, vicdanını, kalemini, ekranını, kadrajını, merakını, sorumluluğunu, ahlakını, sübjektifliğini; "hakikat ve adalete ihanet" eden hastalıklardan, o vebalardan, bu hummalardan korumak, kurtarmak.
Cumhuriyetin harbi adalet ilkesi de, demokrasinin kökten hak (ve hakikat) tutkusu da, belki de esas "salgına inat, hastalığa direnme cesareti"nde yatıyor.