kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 20 Temmuz 2008, Pazar
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
Ölülerin Günlüğü zombili film fanatiklerini tatmin etmekten uzak.

Zombi yönetmenlik

Yeşim TABAK
'Yaşayan ölülerin' ölümsüz yönetmeni mertebesine şimdiden erişen George Romero, yeni zombi hikâyesi Ölülerin Günlüğü'nde işi, kabaca 'bu insanlık zaten yaşamayı hak etmiyor' noktasına getiriyor..
İLİŞKİLİ HABERLER
Zombi yönetmenlik
Rivayet o ki, Ekvator ormanlarında yaşayan bazı kabilelerde büyücü rahipler voodoo ayinleriyle ölüleri ruhsuz birer beden olarak canlandırır, keyfine göre kumanda edermiş. Büyüyü bozmak için de bu şuursuz yaratıkları tuzla temas ettirmek gerekirmiş. Zombileri mistik kimliklerinden sıyırıp birer modern zaman ucubesine, dünya halini hiciv malzemesine çeviren, George Romero'nun Yaşayan Ölülerin Gecesi (1968) filmi olmuştu. Romero'nun ilk 'ölü filmi'nde, cesetler radyoaktif serpinti sonucu ayaklanıyordu. Filmin takip ettiği bir grup insanın arasında ise, dönemin politik ruhuna belli belirsiz göndermede bulunan dramalar dönmekteydi. Romero sezdiği sosyal ve politik arızaların üzerine zombileri salan bu tavrını, serinin devamında da sürdürdü. Tüketim sevdasının manyaklığa dönüşmesinin eli kulağındayken çektiği Ölülerin Şafağı (1978), dev bir alışveriş merkezinde geçiyordu; 80'lere denk düşen Ölülerin Günü'nün orta yerinde militarizm ve faşizm vardı. Uzun bir aradan sonra gelen Ölülerin Ülkesi (2005) ise, 11 Eylül'ün yeniden yorumladığı bir dünyanın resmiydi; filmde kapağı konforlu bir gökdelene atmış zenginler haricindeki herkes birer 'yaşayan ölü', olmadı teröristti ve kimin kimi yediğinin pek bir önemi yoktu. Romero'nun zombilerinin nasıl da politik göndermelere kapı açtığının bahsi, neredeyse yönetmen hakkında yazılan her yazıda geçti. Yeni zombi hikâyesi Ölülerin Günlüğü'nde, anlaşılan Romero yorumu katiyen seyirciye bırakmak istememiş; derdini açık ve seçik anlatıyor. Ölülerin Günlüğü, bu döneme ait meselelere zarifçe dokunuyor veya yakın geleceği sezinliyor değil zaten; son 10 yılın en büyük 'sakız'ına, tek bir fikir eklemeden, kahramanların aleni replikleriyle dahil oluyor: Zamane insanının video kameralar ve internet üzerinden yürüyen iştahlı röntgenciliği, hal böyleyken medyanın işlevinin yeni belirsiz konumu, gerçeğin nerede bitip kurgunun nerede başladığı... Filmin sosyal gözlemlerindeki 'katır kutur'luğu bir tarafa bıraksak da, zombi alemine dalsak? O da pek mümkün değil. Ölülerin Günlüğü'nde, türün herhangi bir hayranının ilgisini cezbedecek bir zombi manzarasından eser yok; en fenası, mizah da yok. Romero'nun sonunda işi, kabaca 'bu insanlık zaten yaşamayı hak etmiyor' noktasına getirmesi ise, taksi şoförüyle beş dakikalık yolda yapılan memleket kurtarma muhabbeti kadar ilgiye değer. Filmi izlerken, sevgili George Romero'nun, kendini güncellemek adına Card Player'da (2004) katil karakterine internette iskambil oynatan dönemdaşı Dario Argento'yu hatırladım. Ve bir kez daha şunu düşündüm: Bazı eski ustalara, hele de 'tür sineması'nda emek verenlere sinemaya eski katkılarından dolayı teşekkür edip, yeni 'zombi yönetmenlik' yılları için buruk bir şefkat sergilemekten başka çare olmuyor.