kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 1 Haziran 2008, Pazar
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC

Annem arayınca 25 dakika Fener muhabbeti yapar sonra 'nasılsın' der

ŞİRİN SEVER
18.05.2008
Daha ilkokuldayken, babasının kendisini hasta Fenerli annesinden kurtarıp Galatasaraylı yaptığını açıklıyor Yiğit Şardan. Son zamanlarda taraftarlık ruhunun canlanması için maçlara formayla gittiğini, Adnan Polat'ın yanında yer almasının ise bütün camiaya birliktelik mesajı olduğunu vurguluyor..
Güzel Sanatlar-Saatchi&Saatchi reklam şirketinin yönetim kurulu başkanı Yiğit Şardan, 2006 yılında Galatasaray Kulübü başkanı olmak için Özhan Canaydın'ın karşısına çıkınca tüm dikkatleri üzerine çekti. Galatasaraylılığı, gençliği, hırsı işadamlığının önüne geçmişti artık. Medyadan da, Galatasaray camiasından da pek çok ismin desteğini almıştı... Ancak bu röportajda da anlattığı pek çok sebepten dolayı seçilemedi. Martta kulüp başkanlığını kazanan Adnan Polat'ın teklifiyle, başkan yardımcısı olmayı kabul etti. O günden beri de Galatasaraylı kimliğiyle konuşuyor, demeç veriyor hatta kulübün iletişim, PR ve marka yönetimi konusunda bizzat çalışıyor. Reklamcı olmanın artılarını, aşkla bağlı olduğu takımı için kullanıyor bir nevi... "Galatasaray, yapılan tüm araştırmalarda Türkiye'nin en önemli markası olarak çıkıyor. Benim de hayatım marka yöneticiliğiyle geçti. Dolayısıyla Galatasaray markasını yönetmek konusunda benim gibi iletişim konusunda tecrübeli bir insan faydalı olacaktır," diyor. Son bir haftadır taraflı tarafsız herkes onu konuşuyor bu arada. Şampiyonluk kutlamalarında Ali Sami Yen'e yavru aslan getirilmesinde de parmağı olduğu söylendi; herkesin diline dolanan Çıldırın marşında da... O, bunların hepsinin ortak aklın bir ürünü olduğunu belirtse de şu kesin ki; Galatasaray yönetiminin en renkli kişiliklerinden biri Yiğit Şardan. Herkes onu merak ediyordu, biz de kendisi anlatsın istedik...

- Yiğit Şardan adı artık bir reklamcı olarak değil; fanatik Galatasaraylı, hatta 2006'nın başkan adayı olarak dikkat çekiyor. Takım aşkınız işinizden öncelikli mi artık?
- Bilakis hiçbir şekilde işimin önüne geçmesini istemem! Galatasaray benim çok sevdiğim bir camia, bir kulüp ve hiçbir zaman illa 'şu olacağım, bu olacağım' gibi ideallerim olmadı. Yöneticiliği sadece Galatasaray'a hizmet etmek için bir araç olarak görüyorum, hiçbir zaman bir amaç olmadı.

- Önceliğiniz Galatasaray gibi duruyor ama...
- Galatasaray tabii ki şu anda belli bir yer tutuyor hayatımda, belli bir vaktimi alıyor ama iş hayatıma 26 senedir emek veriyorum ve hâlâ aktifim. Sene başından beri bir şirket satın aldım, iki yeni şirket kurdum, şimdi dördüncü şirketimi kurmaya uğraşıyorum. Diğer taraftan bir başkan yardımcısı olarak önemli görevler üstlenmek zorundayım kulüpte; ister istemez böyle bir medya ilgisi oluyor üzerimde. Bu dönemi yaşamak zorunda kalıyorum maalesef.

- Sıkılıyor musunuz bundan?
- Zevk aldığımı söyleyemem. Medyayla iç içe iş yapmama rağmen medyatik bir insan olmamaya gayret ettim. Genelde işimle ilgili yer aldım medyada, 'sosyetik kişilik' olarak yer almadım, alsam da bundan keyif duymadım açıkçası...

- Galatasaray aşkı ne zaman başladı?
- Şimdi benim anne tarafım hasta Fenerli! Bir tek babam Galatasaraylı. Bir şekilde babam beni onlardan kurtarmış ve Galatasaraylı yapmayı başarmış.

- Kaç yaşındasınız bu sırada?
- İlkokuldaydım... Şunu hatırlıyorum; özellikle annemin eniştesi falan her başarısız sonuçtan sonra benimle çok uğraşırdı, her fırsatta benimle dalga geçer, kızdırırdı. Bu benim Galatasaraylılığımı daha da perçinledi. Onlar beni daha fanatik Galatasaraylı yaptılar! Bugün bile annemle telefonda konuştuğumuzda yarım saatin 25 dakikası Fenerbahçe-Galatasaray üzerinedir. Son beş dakikada "Nasılsın evladım, iyi misin, işler nasıl?" der.

- Galatasaray Lisesi bilinçli bir tercih miydi, fanatik baba başka tercih bırakmadı mı size?
- Aslında biraz zaruretti. Annem ve babam ben ilkokuldayken boşandılar. Annem Bursa'da, babam yurtdışında oturuyordu. Benim de İstanbul'da yatılı okumam gerekiyordu. Birçok okulun imtihanını kazandım ama yatılı olduğu için Galatasaray'ı tercih ettik. Bir de Galatasaray'da basketbol oynadım, genç milli oldum. Lise sondan sonra yurtdışına gidince spor hayatım da bitti. Yani benim, hem liseden hem taraftarlıktan hem de bizzat GS sporcusu olmamdan dolayı farklı boyutlarda bir ilişkim oldu Galatasaray'la.

- Peki siz nasıl bir Galatasaraylısınız?
- Ben kendimi hep objektif bir Galatasaraylı gördüm ama dışarıdan çok 'taraftar kökenli' bir Galatasaray yöneticisi olarak tanınıyorum. Formayla maçlara gidiyor olmam insanlara garip geliyor. Anlamadıkları şu; şeref tribününde maç seyretmekten hoşlanmıyorum ben, coşkulu maç seyredemiyorsun. İkincisi, bu sene iki defa ısrar üzerine şeref tribününe gittim, ikisinde de kötü netice aldım. Bunu uğur yaptım, bir daha kesinlikle gitmem! Üçüncüsü de, son yıllarda taraftarda bir heyecan eksikliği vardı. Böyle bir konumda Galatasaray'daki taraftarlık ruhunun tekrar canlanmasını kendime amaç edindim. İnsanların formayla maça gelmelerini, sarıkırmızı renklere tutkularını göstermelerini teşvik ediyorum böylece...

- Mesela maçlarda küfür eder misiniz; tribünde yönetici olarak rahat mısınız bu anlamda?
- Ben küfür ederek, tezahürat yaparak maç seyretmem. Eskiden yapardım onu!

- Ne değişti?
- Herhalde büyüdüm! 35 yaşına kadar bağıran, çağıran bir adamdım ama son 10 yıldır herhalde yaşın da etkisiyle daha medeni maç izliyorum. Ama çocuklarım benim yerime bağırıyorlar!

- Peki... 26 yıllık bir reklamcı, başarılı bir işadamı bir gün kalkıyor Türkiye'deki en zor işlerden birine, kulüp yöneticiliğine talip oluyor! Niye kaşınıyor, rahat mı batıyor? Ya da daha fazla güç mü istiyor?
- Çok samimiyetle söylüyorum; Galatasaray başkanlığı, benim 30 yıldır içimde yaşattığım bir hayal değil. Ben Galatasaray'ı çok seviyorum, hizmet etmek istiyorum. Ancak bir yönetici olduğunuzda somut şeyler yapabiliyorsunuz, yoksa 'bir gücüm olsun' falan gibi derdim olmadı.