kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 13 Nisan 2008, Pazar
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC
Hicri takvimin ilk ayı olan Muharrem ayı aşuresiz geçmez.

Komşular aşure bekler

AHMET ÖRS
AHMET ÖRS
13.01.2008
İçinde 41 çeşit malzeme olması gereken, hemen her evde pişirilip din ayrımı gözetmeksizin bütün komşuların birbirine ikram ettiği aşureyi sevmeyen yoktur..
Laik mahalle baskısı yüzünden evde dua okutmaktan çekinenlerle böyle bir baskının olmadığını öne sürenler arasında hararetli tartışmaların geçtiği günlerde yaşıyoruz. Bugün Hicri takvimle Muharrem ayının dördü. Haftaya cumartesi gününden, yani Muharrem'in 10'undan itibaren bu ülkede en şık semtlerden köylere kadar, yoksul-zengin ayrımı olmaksızın evlerde aşure tencereleri kaynayacak, komşulara tabak tabak dağıtılacak. Kimse "Bu aşure de nereden çıktı?" diye sormayacak, kimse bu güzel gelenekten rahatsız olmayacak ve ister laik, ister dinsiz, isterse Sünni, Alevi ya da Şii, hatta Musevi ya da Hıristiyan olalım, toplumumuz bu güzel geleneği, hep birlikte bir kez daha yaşatacak. Geleneksel yemeklerin ilk kez ne zaman ve ne amaçla yapıldıklarını saptayabilmek çok zordur. Aşure de böyle bir yiyecek. Adı bile çok eskilere dayanıyor. İslam Ansiklopedisi'nde, "Aşure kelimesinin İbranice aşur'dan geldiği ve o günde Arapların oruç tuttuğu dikkate alınırsa, kelimenin bütün Sami diller arasında ortak bir kelime olduğu anlaşılır," deniyor. Ancak aşure gününün ve aşure tatlısının daha da eskilere gittiği sanılıyor. Tarihçilere bakılırsa, aşurenin izlerini eski Mezopotamya uluslarında bile bulabilmek mümkün. Hatta aşure adının Asur'dan geldiğini öne sürenler bile var. Müslümanlar, aşure günü de denen Hicri takvimin ilk ayı olan Muharrem'in 10. gününde, bir dizi olayın meydana geldiği görüşünü benimserler. Her ne kadar Kuran'da belirtilmese de Adem Peygamber'in cennette yasak elmayı yedikten sonra ettiği tövbenin kabulü, Nuh Peygamber'in gemisinin tufandan kurtulması, Yunus Peygamber'in bir balığın karnından çıkması, İbrahim Peygamber'in ateşte yanması, İdris Peygamber'in diri olarak göğe çıkarılması, Yakup Peygamber'in oğlu Yusuf Peygamber'e kavuşması, Eyüp Peygamber'in hastalıklarının geçip iyileşmesi, Musa Peygamber'in Kızıldeniz'den geçip İsrailoğulları'nı Firavun'dan kurtarması, İsa Peygamber'in doğumu ve ölümden kurtarılıp göğe çıkarılması gibi mucizelerin hep bu günde gerçekleştiğine inanılır. Bu mucizelerin bir bölümünü Musevi ve Hıristiyanlar da kabul ederler. Yani din ayrımı gözetmeksizin, birçok efsanenin buluştuğu bir gün, 'Aşure günü.' Aşurenin din ve mezhep ayrımı gözetmeksizin evlerde pişirilip konu komşuya dağıtılması da çok eskilere kadar giden bir gelenek. Aşurenin malzemesi tahıl, baklagiller, meyve ve tohumlar. İçinde 41 çeşit malzeme olması gerekiyor. Kuşkusuz en önemli malzemesi buğday. Beyaz fasulye, nohut, kuru bakla ve kuru börülce de konuyor. Kimi bölgelerde kurban etinden bir parça saklanıp aşure yapılırken içine atılıyor. Bazıları buğday yerine pirinç, şeker yerine pekmez kullanıyor, içine sakız, anason katanlar bile var.

BÖLGEDEN BÖLGEYE DEĞİŞİR
Üzeri kavrulmuş susam, badem, fındık, ceviz, kuşüzümü, nar taneleriyle süslenen bu nefis tatlı, pek çok geleneksel yemekte olduğu gibi bölgeden bölgeye, hatta aileden aileye az çok farklılık gösteriyor. Koyu bir çorba kıvamında aşure sevenler de iyice pelteleşmiş olanını tercih edenler de var. Kimi kesinlikle portakal, mısır katmazken, kimileri üzerine kuşüzümü serpmekten titizlikle kaçınıyor. 41 çeşit malzemenin teminindeki zorluk nedeniyle aşure daha az malzemeyle de yapılıyor. Bu durumda içine katılan bir tutam tuz, biraz bal ve azıcık sütün bütün eksikleri tamamladığına, zira bu üç malzemenin tüm besinlerin özü olduğuna inanılıyor. Bazı kişiler aşurede ağızlarına fasulye, nohut gibi baklagillerin gelmesinden hoşlanmazlar. Osmanlı sarayında da damak zevki herhalde bu yönde olmalı ki, 'saray usulü süzme aşure' denen daha farklı bir tarz geliştirilmiş. Adından da anlaşılacağı üzere, bu aşurede malzemeler bir süzgeçten geçiriliyor ve ağza taneler gelmiyor. Günümüzde bazı evlerde bu iki aşure biçiminin sentezi uygulanıyor. Bazı malzemeler, örneğin baklagiller iyice ezilip süzgeçten geçirilirken, diğerleri taneli olarak bırakılıyor. Ancak içeriği nasıl olursa olsun, iyi bir aşure geleneksel Türk yemek pişirme tarzı olarak gördüğüm yöntemle hazırlanmalı; yani kısık ateşte yavaş yavaş pişirilmeli, içindeki malzemesi helmelenmeli ama bıçakla kesilecek kadar katılaşmamalı.

KÂSELERDE SUNULUR
Aşure günü ve onu izleyen 10 gün içinde, hızlı bir tabak trafiği yaşanır. Geleneksel yöntem, aşurenin porselen tabak ya da kâselerde komşulara gönderilmesidir. Bırakılan tabağın hemen boşaltılıp geri verilmesi istenmez; ayıptır. O tabak alınır komşuya mutlaka içi dolu olarak geri gönderilir. Son zamanlarda konu komşu arasındaki bu aşure trafiğini ortadan kaldırmak için plastik tabaklar kullanıldığını görüyorum. Bunun gelenekleri yozlaştırıldığını düşünüyor ve hoş bulmuyorum. Hele bugün hâlâ bazı ailelerin evinde bulunan, ama Topkapı Sarayı'nda en güzel örnekleri sergilenen 'aşurelik' adı verilen ağız kısmı geniş, özel şık porselen ibrikler ve onlara uygun özel aşure takımlarını görecek olsalar, bu gibilerin komşularına plastik tabaklar içinde aşure göndermeye kalkmayacaklarını düşünüyorum. Yazar Buket Uzuner, Şiirin Kızkardeşi Öykü isimli kitabında aşureyi "Dünyanın en eski erotik tatlısı," olarak niteliyor. Uzuner'e göre, "Tatlıyla tuzlunun en aykırı biçimde yan yana geldiği dünyanın en karmaşık, en karşıt, en sofistike tatlısı, aşure," aynı zamanda afrodizyak bir yiyecek. İçindeki her maddenin tek tek sinir uçlarına dokunmasını, tatlıyla tuzlunun zıtlığında yatan gerilimi kadınla erkek bedenine taşımasını, bu görüşüne gerekçe olarak gösteriyor. Bu açıdan bakıldığında aşure tüketiminde bir patlama gerçekleşir mi, orasını bilemiyorum ama bana kalırsa bu olağanüstü yiyeceğin erotizmden daha da önemli bir etkisi var. Din, mezhep, ırk ve siyasal görüşleri ne olursa olsun, bu topraklarda yaşayan insanları birkaç günlüğüne de olsa, o bir tabak dolusu bereketin etrafında birleştiriyor. Hiç tanımadığı komşusundan gelen aşureyi yiyen kişi, kendisini düşünen başkalarının da olduğunu fark ediyor. Aşure bize yol gösteriyor aslında. Uzlaşmaz, bir araya gelmez gibi görünen 41 çeşit malzeme aşure tenceresinin içinde eriyip, her biri lezzetini yanındakine aktararak ortaya mükemmel bir sentez çıkardığı gibi, zıtlıkları hoşgörü tenceresinde eritip kusursuz bir toplum yaratmak da bizim boynumuzun borcu olmalı. Aşure günümüz bu bağlamda kutlu olsun!..
Haberin fotoğrafları