kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 14 Mart 2008, Cuma
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
ABC

Haftanın albümleri

Oğuz Ayar
Redd/ Plastik Çiçekler ve Böcek/ Pasaj
Rakı masasında Türkiye'yi kurtadığımız rutin Beyoğlu gecelerinden birinde akademisyen dostum "Türk popüler müziğinin en büyük sorunu ne biliyor musun?" diye sordu. Akademisyen ve eski sol kökenli insanların arasında bu soruyu nasıl yanıtlayacağımı bilemedim, gerildim. Akademisyenleri sevmem, eski solculardan da çekinirim, sağları solları belli olmaz. "Bilmiyorum üstadım dedim. Siz söyleyin." "Sözler," dedi akademisyen. "Söz yazılmıyor bu ülkede." Akademisyenlerin en önemli özelliği herkesin bildiği şeyi müthiş bir keşif yapmış edasıyla ve heyecanla ilan etmeleri ve tepki beklemeleridir. "Doğrudur üstadım," dedim, "Bravo. Ara sıcaklara geçelim mi?" Ertesi sabah hafif başağrısı eşliğinde Redd'in akustik albümü Plastik Çiçekler ve Böcek'i emektar CD player'ıma koyup düğmeye bastım. İlk 15 saniye duyduklarım çok güzeldi. Sonra vokal ve sözler girdi. Her zaman bizim çocuklara söylediğim gibi. Türk pop müziğinin sorunu Türk popçuları. Bulanık suda yüzen balıklar, her önüne gelene âşık olan adamlar, hâlâ aşk var mı sorusuna yanıt aramalar, gözyaşları, kül olmalar... Dinleye dinleye dolduk, taştık, şiştik. Böyle şeyleri hâlâ dinleyen, beğenen bir gençlik var herhalde diye düşündük, şu sefil hayatımızda Redd dinleyen kimseyi tanımasak da. Araştırdım, bir mühim bilgi de Redd grubunun askerden yeni dönmüş olmasıymış. Galiba aylardır askerden yeni dönmüş durumdalar. Benim bildiğim insan askerden döndüğünde yeni dönmüş olur. Aradan altı ay geçince yenilikten söz edilemez. Lakin Redd grubu için zaman, farklı bir boyutta ilerliyor olsa gerek. Geçenlerde Business Channel'daki bir müzik programında gözüme ilişti. Medyanın çarkları arasında ve renkli basında görülmek istemiyorlarmış. Bundan çok mutluymuşlar. Bizim dergici arkadaşlardan duyduğum ise farklı. "Askerden yeni döndük bizimle röportaj yapın," diye aylardır kıvrandıyorlarmış. Durumu rasyonalize etmek diye buna deniyor herhalde. Albümde Redd'in 12 şarkısının akustik versiyonları var. Doğrusunu söylemek gerekirse müzik ve sound güzel... Ama vokal ve sözler yavan oldu mu sade suya ekmek banıp yemek gibi oluyor. Albüm kapağını da akustik gitar ve geri vokallerdeki Berke Hatipoğlu yapmış. Bize göre bu tip işleri profesyonellere bırakmak en hayırlısı. Kötü olunca hesabını sorarsın. Bu durumda kapak kötü oldu diye gitaristi eleştirmek çok acı veriyor insana. Velhasıl sabah sabah albümü baştan sona iki kez dinleyince isyan ettik, Redd gibi biz de 'otomatiğe aldık gözyaşlarımızı', naçar...

Classics Forever/Balet Plak
Yılların tutucu rockçısı Mansur Forutan Bey klasik müziğe döndüğünü köşesinden ilan ettiyse bir bildiği vardır diyerek, bir süredir jelatini açılmamış CD'ler rafında duran Classics Forever albümüne saldırdım. Sıkça telaffuz edilen birtakım 'kesinlikle güvenilir olmayan' istatistiklere göre (yani tümü) klasik müzik ve opera CD'leri çok satıyor. Acaba nasıl? Evde bir yerlerde ilkokulda okutulan 100 temel eser misali 100 klasik müzik eseri CD setim vardı mesela. İçinde ne ararsanız vardı. Bu da onun gibi bir derleme mi? Hayır efendim değil. Bu bir tür Greatest Hits albümü. İçinde Gazebo, Modern Talking, CC Catch, Alphaville, Sandra olan bol bakkal şarkılı 80'ler albümleri vardır ya, işte o konseptin klasik müziğe uyarlanması. Çaykovski'nin Kuğu Gölü, Faure'den Pavane, klasik gitar çalmayı öğrenen herkesin çalmaya bayıldığı ve acayip kafa ütülediği Romance, Albinoni'nin Adagio'su, Dört Mevsim'den kış, Beethoven'dan Für Elise. Albümün adının Classics Forever yerine Bakkal Forever olarak değiştirilmesini oylamaya sunuyorum. Kabul edilmiştir. Mansur Bey'in yazısındaki kodları çözdük. Boccherini ve Carl Orff'tan söz etmiş. Sanırız CD player'da takılı kalan albüm bu. Ve gördüğü kâbusun nedeni de. Klasik müzik dinleyeceğim diye Bakkal Forever alırsanız sonunuz budur. Bakkal zehirlenmesi... Albüm yeni başlayanlara klasik müziği sevdirmek için yapılmış, orası malum, bizimkisi mizah işte... Yine de artık şık kafelerin büyük orta masalarında sosyal sosyal oturan ve latte'lerini yudumlayıp, benedictin yumurtalarını çatallarken Boccherini'den söz eden Beyaz Türkler görürseniz artık nedenini biliyorsunuz.
Haberin fotoğrafları