kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 25 Kasım 2007, Pazar
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
Kanal 1
ABC
Pazar SABAH 
KAZIM KANAT

Karınız falcı olursa ne yaparsınız?

Hadi size bir sır vereyim; geçen hafta falcıya gittim, kahve falıma baktırdım ya... Sevgili editörüm Figen Hanım bile sordu, "Sizin her şeyinizi, bütün geleceğinizi bilen o falcı nerede?" Nasıl tarif etsem ki... "Şu adreste kahve falına bakıyor, şıp diye geleceğinizi söylüyor," desem, bu kez, "Bu Kazım Kanat da aşk yazılarından sonra kafayı fal yazıları ile bozdu," diye düşünürsünüz. Ama durum öyle değil, ben tesadüfler sonucu kahve falıma baktırdım. Öyle şeyler duydum ki içim titredi, korktum. Geleceğimi öğrenmek istemedim. Sahi! Geleceğimi kim, nasıl bilebilir? Hadi soruya biraz bilimsellik de katayım; bir kahve fincanının içine bakarak benim geleceğimi okumak nasıl olur? Oldu işte! Bu satırları yazarken, aşk acıları yüzünden kendisini Marmaris'te bir koya mahkûm eden sevgili dostum Cengiz'i aradım. Mutsuz biten evliliklerinden birini de fal meraklısı eşiyle yapmıştı. Bu evliliğin de bitmesinin nedeni, eşinin kahve falı ve geleceği okuma merakıydı. Sevgili dostumu aradığım zaman, Marmaris ormanlarının sahile vuran düzlüğünde toprakla savaşıyormuş. Konuyu eski eşine ve eşinin fal merakına getirdim. Soruma içtenlikle cevap verdi: "Evliliğimi kurtarmak için çok savaştım. Eşimi psikoloğa götürdüm. Doktor bana eşimin fal merakını, 'mistik hezeyanlar' olarak yorumladı. Yani tedavisi olmayan zor bir hastalık olduğunu söyledi." Seçkin dostumun her sabah zoraki içilen kahveler ve arkasından bakılan fallar sonucunda başına gelmedik kalmamış. Mesela bir sabah, "Bugün kan görüyorum," diyen eşi, evden çıkmasına izin vermemiş. Günlük işleri bile bakılan fallar sonucunda planlanır olmuş. Dostum, biten evliliğinin finalini de şöyle anlattı: "Bir davete gittik. Karşı masada Amerika'dan gelmiş yaşlı bir çift vardı. Eşim 'Şu kadın biraz sonra buraya gelecek ve senin kucağına oturup, öpecek,' dedi." Ben araya girip, "Öyle mi oldu?" diye sorarak güldüm. Dostum, "Gülme, öyle oldu," dedi. "O yaşlı kadın yanıma geldi, kucağıma oturdu ve beni öptü." Sonrası mı? Ertesi gün mahkeme ve hâkim bu olayları dinledikten sonra kararını verir. Şimdi yazacaklarıma sakın gülmeyin... Bu yaz sevgili dostumla uzun bir yaz tatilinde birlikte oldum. "Peki ne oldu?' diye de sormayın. Sevgili dostum, her sabah kahve falıma baktı. "Bildi mi?" derseniz, elbette bildi. Çünkü öğretmeni çok iyiydi. Biliyorum ki "Fala inanma, falsız da kalma," diyenler olacak. Bu yazılanlara gülüp de geçilecek! Ben de öyle yapıyorum ama şunu anlamıyorum: Peki bunca yıl niye fal baktırmadım? Hadi korkumu söyleyeyim; geleceği hiç bilmek istemedim. Sahi, geleceği bilirseniz o korkuyla birlikte nasıl yaşarsınız?

KALEDE TAVUK BACAĞININ İŞİ NE?
Şimdi gelelim biraz ciddi konulara... Büyüye inanır mısınız? İnanmasanız bile korkarsınız değil mi? Hadi geçmişi hatırlatayım! Fenerbahçe - Sarıyer maçıydı... Fenerbahçe o yıl şanssızdı. Diyelim ki büyülü gibiydi. En zayıf rakiplerine bile (Samsun ve Sarıyer'den de dört yedi) yeniliyordu. İşte o maçlardan birinde Fenerbahçe kalecisi, elindeki bir tavuk bacağını hakem Uğur Bektemir'e göstererek, "Kalemize büyü yapılmış," diyordu? Garip olan şuydu: O büyüyü koyu bir Fenerli olan gazeteci (Hikmet Pulcu) yapmıştı. Evinde okuyup üflediği tavuk bacaklarını kalelerin içine gömmüş ve Fenerbahçe için dua etmişti. O büyü ters tepti, Fener yine dört yedi. Sonra papaz büyüsü yaptı. Evindeki süpürgeleri bir bir bağladı, çakmakları denize attı ve bozuk paraları da Galatasaray kalesinin içine gömdü. O maçta Galatasaray kalecisi Simoviç parayı bulup, "Burada büyü var," dedi. Bu kez büyü tutmuştu. Fener, o kötü gününde Galatasaray'ı yenmişti. Ben bütün bunlara inanır mıyım? Beşiktaş kalesine atak olursa iki işaret parmağımı üst üste kenetler ve "Hoşt," derim. "Tutar mı?" derseniz, "Deneyin," derim. Tribünde böyle yaparak ben birçok golü önledim, bir o kadar da penaltı kurtardım. Büyü işte böyle... Bir de benim kilisede mum dikmem vardır. Milano'dayız, kiliseye gittim, param çıkışmadı. "Kim görecek?" dedim. Kutuya iki mum ücreti yerine bir mum ücreti attım. Sonra da iki dilek tutup dua ettim: "Tanrım bu gece Beşiktaş Milan'ı yensin. Bir de bana sağlık ver." O gece Beşiktaş Milan'dan beş gol yedi. Ertesi gün Türkiye'ye döndüm ve hastanede beş saat süren ciddi bir ameliyat geçirdim. Anladım ki kiliseden mum araklayınca çarpılmışım!