kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 4 Kasım 2007, Pazar
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
Kanal 1
ABC
Pazar SABAH 
AHMET ÖRS

Ev tipi ile çarşı tipi birbirinden farklı

Antakya'da bulunduğumuz üç gün içinde Titus Tüneli, Hıristiyanlığın en önemli ziyaret yerlerinden St. Pierre Kilisesi, kaya mezarları, St. Simeon manastır kalıntıları gibi tarihi eserlerin yanı sıra artık suyu tükenmiş Harbiye şelalelerini, Samandağ'ın 14 kilometrelik el değmemiş kumsalını, arkasındaki yaylalarda Türkiye'nin tek Ermeni köyü olan Vakıflı Köyü'nü, 100 metre çapında bir alanı paylaşan cami, Katolik kilisesi ve sinagogu gezdik. Antakya aynı zamanda bir zeytinyağı kenti. Her taraf zeytinliklerle dolu. Dağlarda çok eski terasların izleri, burada bir zamanlar bağcılık ve şarapçılık yapıldığını da gösteriyor. Bugün bu zanaatın son kalıntılarını Samandağ'da bulabiliyorsunuz. Burada satılan ve restoranlarda sunulan ev yapımı ucuz kırmızı sofra şarapları değme ünlü firmaların ürünleriyle boy ölçüşebilecek düzeyde. Yoğun programımız içinde farklı mekânlarda değişik lezzetler farklı yorumlar tattık. Örneğin tarihi bir binadaki Antakya Evi adlı restoranda, Antakya mutfağının bir başka spesiyalitesi olan kâğıt kebabını yedik, çok beğendik. Gurme gezimiz sırasında örneğin ev tipi künefede tel kadayıfının fazla ufalanmayıp daha kabarık bir görünümde olduğunu, buna karşılık çarşı tipi künefelerde kadayıfın toz haline gelecek kadar ufalandığını ve peynirin üzerini kabuk gibi kapladığını öğrendik. Taze Antakya peyniri, hiç dayanmadığı için İstanbul'a getirilemiyor. Biz ev tipi künefeyi Harbiye Kule Restoran'da tattık. Çok lezzetliydi. Çarşı tipi künefeyi ise Köprübaşı'nda, 1948'den beri hizmet veren Ferah Künefe'de yedik. O da bambaşka bir âlemdi. Şu kadarını belirteyim, her şey bir yana, sadece künefenin hakikisini yemek için bile Antakya'ya gidilir.