kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 16 Eylül 2007, Pazar
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
Kanal 1
ABC
Pazar SABAH 
AHMET ÖRS

Bakmayın siz onun çirkin olduğuna çirkin olduğuna

Dış görünüşüne bakıldığında, insanda hiç de yeme hissi uyandırmayan kivi, aslında besin değeri açısından meyveler arasında en kıymetlisi. Yetiştirilmesine Yeni Zelanda'da başlanan ve bu ülkeye yılda 200 milyon dolar kazandıran kivi, mutfakların da vazgeçilmezi.
Kivi denen meyvenin Avustralya'dan Avrupa'ya ilk kez 1959 yılında ihraç edildiğini, geçtiğimiz günlerde öğrendiğimde, bu meyveyle tanışıklığımın çok eskilere dayandığını fark ettim. Öğrenci olarak gittiğim Viyana'da, 1964 yılında üniversiteden bir kız arkadaşımın bu çirkin görünüşlü meyveyi öğle yemeği niyetine yediğini görmüş, merakımdan bir tane de ben satın almıştım. Açıkçası, o günlerde bu meyvenin iki tanesine verilen parayla, adam gibi öğle yemeği yenebiliyordu. Nitekim ben de o kadar para ödedikten sonra, kahverengi tüylü kabuğunu zorlukla soyup bir lokmada yuttuğum mayhoş meyvenin, bu kadar zahmete ve paraya değmeyeceğine karar vermiştim. Türkiye'de 1980'li yılların sonlarında yeniden ve bu kez çok daha ucuza ortaya çıkıncaya kadar da onu neredeyse unutmuştum.

KİVİ KUŞU
Bazı hayvan ve bitkiler kimi ülkeler için sorun oluşturur. Örneğin hindinin İngilizce adı, bizi fena halde rahatsız eder. İngilizcede 'Turkey' hindi anlamına geldiğinden, bu dilde yayınlanan karikatürlerde, Türkiye'yi kabarmış bir hindi ile simgelerler. Epey zamandır Turkey'i, 'Türkiye' olarak kabul ettirmeye çalışsak da, hâlâ başarılı olamadık. Kivi de Yeni Zelandalılar'ın benzer sorunu. Bu ülkede uzun gagalı, çirkin bir kuş var. Yeni Zelandalılar ona 'kivi' adını vermişler. Yerli atalarının da bu kuştan geldiğine inandıkları için kuşun resmini armalarına yerleştirmekten ve kendilerine 'kiviler' denmesinden de gurur duyuyorlar. Kivi kuşundan esinlenerek isimlendirilen ve bugün dünyada Yeni Zelanda'dan da, kivi kuşundan da daha çok tanınan meyvenin ismi, bu ülke halkını rahatsız ediyor. Onlar da kivinin adını 'zespri' olarak değiştirmeye çalışıyor ama dünyada onlardan başka kimse bu meyveye 'zespri' demiyor. Gelelim kivi meyvesinin öyküsüne... Mary Isabel Fraser adlı bir öğretmen, Yeni Zelanda'nın Dunedin kasabasındaki bir yatılı kız okulunda yıllarca çalıştıktan sonra, 1903 yılında yeni yetme kızlarla uğraşmak canına tak ettiği için, eğitim bakanlığından bir yıllık ücretsiz izin istemiş. Bizler bugün kivi meyvesini, bakanlığın ona bu izni vermesine borçluyuz. Mary öğretmen, izin süresini Çin'de yaşayan kız kardeşinin yanında geçirmiş ve orada Çinlilerin 'yang tao' olarak adlandırdığı ilginç bir meyveyle tanışmış. Bizler son zamanlarda pastaların üzerinde süs olarak gördüğümüz, yaprakları arasına gizlenmiş bu küçük sarı yuvarlak meyveleri kaz üzümü ya da güveyfeneri isimleriyle tanıyoruz. Bir yıl sonra Yeni Zelanda'ya dönerken, bu meyvenin tohumlarını beraberinde getirmiş. Bir bölümünü komşusu Thomas Allison'a, o da, meyve üreticisi kardeşi Alexander'a vermiş. Bugün manavlardan satın aldığımız, 1980'lerin sonlarından itibaren ülkemizde de üretilen kivi meyvesi, Alexander'in bu meyveyi yıllar süren ıslah çabaları sonucu ortayla çıkmış.

MAO'YU ÇAĞRIŞTIRDI
İşin ilginç yanı, bayan Fraser'in Yeni Zelanda'ya ilk kaz üzümü tohumlarını getirdiği yıllarda, aynı tohumların bir biçimde Çin'den Kaliforniya'ya da ulaşmış oluşu. Ancak Amerikalılar bu meyve üzerinde yaptıkları çalışmalarda Yeni Zelandalılar kadar başarılı olamayıp araştırmalara son vermişler. Bu başarısızlıkta en önemli pay Amerikalılar'ın yeni meyveye 'Çin böğürtleni' türü bir ad vermelerinde. O dönem 'Çin' denince akla Mao geldiği, Mao ise komünizmi çağrıştırdığı için, adında Çin sözcüğü geçen bu meyve hiç ilgi görmemiş. Gerek kivi adı, gerekse Fransa'dan dünyaya yayılan 'Nouvelle Cuisine' mutfak akımı, bu meyvenin kaderini değiştirmiş. Nouvelle Cuisine ağır Fransız yemeklerine tepki olarak çıkmıştı ve yemekler doyumluk porsiyonlar halinde değil, adeta tabaklara tadımlık süslemeler halinde yerleştirilmekteydi. Kabuğu soyulduktan sonra kivinin estetik görünüşü de bu akıma çok uygun düşüyordu.