kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 25 Ekim 2007, Perşembe
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
Kanal 1
ABC
MAHMUT ÖVÜR

"Sezen Aksu'ya da Şivan Perwer'e de ağlıyoruz"

Medya şiddet haberlerine hep ayna oldu ve onun topluma yansımasından hiç rahatsız olmadı.
Tıpkı bir zamanların mafya haberleri gibi...
Özellikle 90'lı yıllarda bu tür mafya haberleri çok yapılıyordu. O dönem "Ruhsatlı Mafya Babaları"nın ağırlıkta olduğu bir dönemdi.
Bir anlamda toplumun mafya babalarına başvurması teşvik edilmişti.
Bunun en önemli aracı da medyaydı.
Medyanın mafya babalarıyla ilgili her haberi, o "Baba"yı eleştirse bile "piyasa değeri"ni artırıyordu. Bir biçimde adı duyuluyor, reklâmı oluyordu.
Bu nedenle mafya babaları gazetecilere "veli nimet" gözüyle bakıyordu.
2000'li yıllarda bu durum değişti.
Bir biçimde devletin mafyaya karşı tavır almasıyla medya da tavır değiştirdi ve mafya babalarına fazla yer vermez oldu.
Aynı şey terör ve şiddet haberleri için de geçerli.
Medya, terör haberini öfkeyle de verse o haber terörü yapanların bir nevi reklâmına dönüşüyor.
Ama ne yazık ki aynı şeyi barışı savunanlar için söylemek mümkün değil. Barışseverlerin ne istediğini ne yazık ki kimse görmek istemiyor.
Alın Kürt meselesini...
Bu meselede barışçı yöntemleri savunanların ne söylediğini bilen var mı?
Daha açık soralım, şiddete, teröre başvurmadan Kürt meselesinde bir çözüm önerenlerin varlığından haberiniz var mı?
Olsa bile gerekli ilgiyi görmedikleri kesin.
Bunun son örneği kendilerini "Genç Kürt Siviller" olarak tanıtan bir grup...
Bir süre önce bu gruptan bir mail geldi.
Biliyorsunuz bu isim son dönemde moda oldu. "Genç subaylar rahatsız" açıklamalarına bir tepki olarak doğdu ve "Genç siviller" olarak ortaya çıktı, onları şimdi Genç Kürt Siviller izliyor.
Bakın içinden geçtiğimiz bu kritik süreçte onlar neler söylüyor:
"Biz bu coğrafyanın Kürt gençleriyiz. Şiddetle tek ilgimiz onun mağdurları olmamız. Türk gençlerden tek farkımız onlardan ayrı olarak sadece okumayazmayı değil Türkçe konuşmayı da ilkokulda öğrenmemiz.
Yoksa ne kadar yoksulluğu varsa bu memleketin biz de çektik. Biz de Sezen Aksu'ya, Neşet Ertaş'a ağladık. Farkımız Şivan Perwer'e, Aynur Doğan'a da ağlamamız."
Öfkenin yükseldiği, savaş tamtamlarının çalındığı bir ortamdan geçiyoruz. Böyle ortamlarda barışı seslendirenlerin sesinin duyulması çok zor. Ama yine de o seslere kulak vermeliyiz. O sesler olmasaydı kim bilir belki de bu topraklarda çok daha acı şeyler yaşardık.
Bakın son olaylara ilişkin o gençler ne diyor:
Sözleri bu toprakları cehenneme çevirmek isteyenlere adeta ders verir nitelikte...
"Biz tercihimizi yaptık. İlle de beraber yaşayacağız! İlle de bir arada yaşayacağız! Çünkü biz biliyoruz ki bu hayat ne Kürtlük ile geçer ne de Türklük ile. Sözün bittiği yerde değil başladığı yerdeyiz. İnsanların yaşadığı yerde söz bitmez çünkü.
Ölmek değil, yaşamak istiyoruz.
Susmak değil konuşmak istiyoruz.
Birileri bu ülkede, adaleti, vicdanı ve insanlığı ayaklar altına alarak çevremizi kirletebilirler ama biz Genç Kürt Siviller kendi kapımızın önünü her zaman temiz tutacağız..."
Türkiye'yi yöneten veya yönetmek için yola çıkan siyasi partiler, bir parça da olsa bu farklı seslere kulak verseydi eminim yüreğimizi yakan bu derin acıların hiçbirini yaşıyor olmayacaktık.
Ama yine de hâlâ şansımız var...