kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 22 Eylül 2007, Cumartesi
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
Kanal 1
ABC
Cumartesi SABAH 
REFİK DURBAŞ

Kıyıdaki ev

Bir kardeşinizi 40. baharında ecelin kucağına bırakmışsınızdır. Kapağı sararmış bir albümde yaşasa da fotoğrafları, sureti gece rüyalarınızı süsler, gündüz anıları dolaşır hatıralarınızın ara sokaklarında... Bilirsiniz ki artık o kardeşiniz, bir daha kış güneşinde bir sobanın sıcaklığında ısınan kundağından size "Ağbi ağbi..." diye seslenmeyecek. Bilirsiniz ki artık o delikanlı saygısı ve en çok da sevgisinden sizinle bir meyhanenin aynı masasını paylaşmadığı gibi her gün oturduğunuz kahvenin önünden dahi geçmeyecek. Adı Şefik'ti, kardeşimdi. Bilirsiniz ki artık yaşanan yaşanmıştır, geçen günleri geleceğe tedavül ne mümkün? Ama yine de hayat, ölümün adı ve kimliği uzak olsun, nice tesadüflerle güzeldir. Ölümün adı ve kimliği uzak olsun, bir güzel tesadüfü de bu ayın başında İzmir Fuarı'nda düzenlenen ve benim de konuk olduğum 'Şiirli Akşamlar'da yaşadım. Akif Oktay'ın sunuculuğunu yaptığı etkinlikte, şiirlerimi dinlemeye gelenlerden biri de 40 yıldır görüşemediğim çocukluk arkadaşım 'Pofu Zafer'di. Mahalle maçlarının unutulmaz kalecisi 'Pofu Zafer'. Küçükyalı'nın mahalle aralarına sıkışmış arsalarında, özellikle havada güvercin misali uçtuktan sonra 200. sokağın taş döşeli zeminine bir tüy hafifliğinde konan 'Pofu'. Kendi de bilir miydi anlamını 'Pofu'nun, sanmıyorum. O gün de sormadım, büyü bozulmasın diye...

'ÇOCUKLUĞUNU TERK ETMEDİ'
İlkgençliğimizde yaşadıklarımızdan konuştuk; Şefik'ten, İsmail'den, adını hatırlayamadığımız İsmail'in kardeşi Güngör'den... Mahallemizin kızlarından Güher'den, Emine'den, Gülden'den... 'Pofu', yine aynı mahallede oturuyordu; çocukluğunu terk etmemişti, anılarını da... O gün anıların üzerine bir de Cevat Çapan'ın Sözcükler dergisinde çıkan Kıyıdaki Ev başlıklı şiirinin gölgesi düştü. Özellikle de şiirin "İşte şu boş ev kıyıda, Rumlardan kalma," dizesi... Kıyıdaki Ev, bir sürgünlüğün, sürgün olmanın şiiriydi ve şu soruları soruyordu: Nereye yerleşeceklerdi karaya çıktıklarında? Susarak geçebilirdi kalan günler, ama kim sürecekti şimdi bıraktığı mallarına karşılık verilen 10 dönüm tarlayı? Kim toplayacaktı zeytinlerini 140 ağacın? Kıyıdaki Ev şiiri ve Pofu Zafer ile çocukluğumuzda yaşadığımız bir olay, yine bir tesadüfün kavşağında yüz yüze geldi. Bir gün Halilrifatpaşa Köprüsü başında arkadaşlarla oturuyoruz. Birden çoluk çocuğu, genci yaşlısıyla bir grup belirdi köprünün üzerinde. Yaşlıca bir kadın, bizim önümüzde durdu ve bozuk bir Türkçe ile karşıdaki evin kimin olduğunu sordu. Yunanistan'dan geliyorlardı. Ve kadın, evin iç halini anlatmaya başladı: İşte şurası mutfak, burası yatak odası... Ev Mesut'larındı. Annesinden izin alarak evi o grupla birlikte dolaştık. Yaşlı Rum kadın, hâlâ bu evde yaşıyormuş gibi anılarını tazeledi ve ayrıntılarıyla evin iç düzenini birlikte geldiklerine anlattı. Çünkü bu ev, onlar Yunanistan'a göçmeden önce bu yaşlı kadınındı. Bu da onların 'kıyıdaki ev'lerinden biriydi aslında... 'Pofu Zafer'e bu evin halen durup durmadığını da sormadım, soramadım. Önemi de yoktu. Anıları Cevat Çapan'ın şiirinde yaşıyordu çünkü... Sahi, insanın kaç kardeşi var, anılarında hayat bulan? Kaç hayatı var, anılarının kardeşliğinde?