kapat
Üye OlÜye Girişi
Bugünkü SABAH Gazetesi
  |  Benim şehrim | 1 Eylül 2007, Cumartesi
Son Dakika
ARAYIN
Google
Google Arama
atv
Kanal 1
ABC
Büyüyen Ceylan da, eski kocasından kafasına yumruk yedi.

Bay Mo'laşma...

SAMİ TOSUN
25.08.2007
Caner'i tokatlaya tokatlaya ilerleyen bu toplum, artık başka bir 'şey' haline dönüşmüştür. Uğur Dündar'ın o meşum andaki surat ifadesiyle dolaşan insanların sayısı ne kadar da fazla. Ve Fatih Ürek'in poposu nasıl da necefli maşrapa gibi meşru bir yer buluyor ekranlarımızda.....
Şaşkınım. Kendimi yanlış otomobile binip evine doğru yollanan bir Tuba Ünsal gibi hissediyorum. Hatta o da yetmiyor, Güzide Duran'ın Bay Mo'su gibi ya da yarış esnasında attan düşmüş bir jokey gibi hissediyorum. Yani, şaşkınlığın yanı sıra bir irtifa, bir düzey sorunu yaşıyorum. Kendimi bu toplum içinde basık hissediyorum, boyum herkesin ancak beline gelirken kalabalık bir caddede yürümeye çalışıyorum adeta. Şimdi ekranlardan, artık tabii ekranlar da yetmiyor, internet sitelerinin küçük 'youtube'larından ortalığa saçılan Caner'in tokatlanma görüntüleri arasında sıkışmış haldeyim. Tokat üstüne tokat! Milletçe arkasından itekleyip meşhur ettiğimiz bu Caner kardeşimizin, daha geçenlerde nasıl Adana'nın meşhur kabadayıgillerinden Deveciler'in mahdumu olduğunu anlattığını, herkese posta koyduğunu ve fakat şimdi gözümüzün önünde tokatlana tokatlana bi'hal edildiğini, "Abi vallahi billahi yapmadım!" diye ünlediğini ve fakat daha mühimi, bu işlerin artık nasıl toplu eğlence alemimizin kopmaz bir parçası haline getirildiğini izliyorum ve kalabalık caddede daha fazla Bay Mo'laşıyorum. Bay Mo'nun kafa iyi halde, sıçraya sıçraya kameralara hiç de ciddiye alınamayacak posta koyma girişimlerini hatırlıyorum ama böyle fasulyeden diklenmelere bile enerjim olmadığını görüyorum. Franz Kafka'nın hayali 'Bay Mo'laşma' eserinin baş kahramanı gibi, caddede küçülüyor, küçülüyor ve Gulliver'in Lilliput ülkesindeki minik insanlarına dönüşüyor, Caner'in sivri uçlu ayakkabılarının altında ezilmemek için sağa sola kaçışıyorum.

YUMRUK YİYEN CEYLAN
Televizyon programcılığımız ne acayip değil mi? Eskiden 'küçük' olan, şimdi büyümüş haliyle ekranlarda eski kocasından kafasına yumruk yiyen Ceylan'ın söz konusu 'yumruk yeme' görüntüleri saatlerce bir program sermayesi haline gelebiliyor. Döne döne o görüntüler ekrana veriliyor. Henüz Lilliput ülkesinden çıkmış gibi küçük bir çocukken sahnelere fırlatılan ve giderek büyüyen, büyüdükçe kendisiyle durmadan oynamaya başlayan ve misal burnunu artık görünmeyecek derecede küçülttüren ama Türkiye'de sadece bilmemkaç kişide bulunan kocaman cipten alan... Yolu Susurluk'tan geçen koskoca isimlerle adı anılan ve nihayet yine bir gece kulübünde kafasına koca bir yumruk yiyen... Fasit bir daire... Bizim popüler hayatımızın genel seviyesini önce bu görüntülerin irtifasında fiksleyip, daha da aşağılara çekme çabası içindeki medyamızın değerli programcılarının ellerinden öpmek lazım. Onlar bize fazla çaba sarf etmemizi gerektirmeyen yükseklikte bir değerler standardı bahşediyor aslında. Elbirliğiyle. Fatih Ürek'in poposunu necefli maşrapa gibi ekranlara yansıtarak. Ayrıca, efendim, para kazanmanın aslında pek kolay olduğu bu memlekette, parayı nasıl kazanacağını iyi bilen ve 'müsamere kızı' tartışmasının nesnesi şarkıcı Bengü'ye 2 bin şişe şampanya yollamayı becerebilen değerli Mersinli işadamımız gibiler var oldukça, sırtımız yere gelmeyecektir. Ve biz, Erol Köse'nin bilirkişi olduğu toplumumuzun alçak basınç gibi yüksek değerler standardı altında şaşkına dönmüş, giderek küçülen, Bay Mo'laşan insanları, suratımızda şaşkın, acayip bir ifadeyle ortalıkta dolaşıyoruz artık. Suratımızdaki ifade, Arena programına katılan Sayın Başbakan'ımızın dili sürçüp de çetelerin dışkılarından bahsettiği an itibarıyla duayen televizyoncu Uğur Dündar'ın suratının aldığı hal gibi.

DELİLİK SINIRI AŞILDI
Yok siyasileşmiyorum. Apolitikliğin bir gurur kaynağı olduğu günümüz benzeri acayip dönemlerde siyasileşip banalleşmeyi kim niye tercih etsin ki? Tamamen bir surat analizi benimkisi. Leman dergisinin kapağı gibi bir memlekette yaşadığımızı kavramış olan herkesin aynı surat ifadesiyle gezindiğini tespit ediyorum sadece. Post-travmatik bir toplumsal yapı. Gerginlikten sinir uçları mı oynuyor, tam bir gülme püskürmesi öncesi püskürmenin tutulması neticesinde büzüşmüş bir halde mi, acıdan kıvranıyor mu, çözemiyorsunuz. Ama iş travmanın ötesine geçmiş. Artık delilik sınırı aşılmış. Olağanüstü bir durum. Kutuplardaki ışık oyunlarına benzer bir doğa harikası bizim suratlarımızdaki ifade. Bu ifade çerçeveletilmeli ve gelecek kuşaklara aktarılmalıdır. Gelecek kuşaklar, insanlığın Canerli toplum evresinden nasıl geçtiğini kavrayamasalar da, en azından bu surat ifadesi onlara ipuçları verecektir.
Haberin fotoğrafları