| |
Gazetenin değeri mürekkebinden yansıyan ruha bağlıdır...
SABAH'ın yönetimine el koyan TMSF yetkililerinin gazete çalışanları ile konuşurken sürekli tekrarladıkları bir cümleleri var: - Tek amacımız hukuki süreç tamamlanıncaya kadar gazetenin değerini korumaktır! Bu " Gazetenin değerini korumak" meselesi, gerçekten medyaya ilişkin tüm gelişmelerin anahtarı aslında. Eğer bir girişimci iseniz, sade bir gazetenin veya televizyon kanalının değil tüm işletmelerin değeri , "Kârlılık " veya "Yatırılan sermayenin alternatif getirileri " ya da "Pazar payı" benzeri göstergelere bakılarak ölçülür. Bir gazetenin veya bir televizyon kanalının parasal değeri, tabii ki bu göstergelerle de belirlenir. Örneğin ABD'de bir gazete işletmesinin değeri, yıllık ciroya, yani satış ve ilan gelirlerinin toplamına bakılarak belirlenir. Eğer o kentte gazetenin rakibi varsa bu ciro rakamı 3'le çarpılır, rakibi yoksa 5'le çarpılır ve değer anlaşılır.
ASIL DEĞER Ancak bir gazeteyi diğer sınai işletmelerden ayıran başka bir değer ölçüsü de vardır. Bir basın işletmesinde matbaa makinesi, kâğıt ve mürekkep gibi üretim sürecindeki vazgeçilmez öğelerin değerlenmesine neden olan ve katma değeri yaratan asıl maddeler fiktiftir. Bunlar bilgi, haber, yorum, görüntü, düşünce ve heyecandır. Eğer gazeteye sadece bir sınai ürün olarak bakarsanız, en başarılı gazete işletmecisi, en az gramajlı kâğıdı, en düşük maliyetle mürekkebe bulayıp, en pahalı fiyata satandır. Ancak o "Mürekkep "in alaşımındaki farklılıklar, bir gazeteyi diğer gazetelerden başka yerlere getirir. Okur sayısı da, ilan gelirleri de bu şekilde artar.
HEMEN HİSSEDİLİR Gazetecilik yaşamımda temel yatırım araçları, sermayeleri, matbaa tesisleri yerlerinde duran, ama bir dönem zirvelerdeyken, başka dönemlerde tirajları yerlerde sürünen pek çok gazete gördüm. Kağıtları da, mürekkepleri de, binaları da aynıydı, ama okurlar gazeteyi bırakmışlardı. Çünkü kâğıdın üzerindeki mürekkebin ruhu uçmuştu. Uzun yıllar sonunda vardığım sonuç şu oldu: Her gazetenin bir sahibi veya sahip olan ortakları vardır. Hatta sermaye yapısında birbirleri ile anlaşmazlık içinde bulunan ve mahkemelerde sürekli birbirlerini dava eden pay sahipleri de bulunabilir. Bugün en değerli şirketlerin bazılarında da bu tür durumlar yok mu? Ama bir gazetenin içinde, o gazetenin yazıişlerinin özgür ve özerk olduğuna ilişkin kuşku varsa, haberlerin güdümlü olmadığına o haberleri yazanlar inanmıyorsa, köşelerde yazanlar birilerinin hoşuna gitmeyecek konulara dokundukları zaman yazılarının kesileceğinden endişe ediyorlarsa, gazeteyi yönetenler maaş bordosunu bir siyasi partinin veya doktriner bir ideolojinin üye listesi gibi algılıyorlarsa, o gazetenin kâğıdını boyayan mürekkebe hemen yansır bu durum. Okurlar hemen anlar bunu. İşte o anda gazetenin "Değeri" düşmeye başlar. Gazeteler arası rekabette önde olan bir gazetenin değeri düşmeye başlayınca, bunun doğal sonucu olarak rakiplerinin değeri artar. Doğan boşlukta satış ve ilan gelirlerini rakipler paylaşır.
HAKSIZ REKABETLER Bunun en somut örneğini 12 Eylül askeri döneminde görmüştüm. Askeri yönetim çeşitli nedenlerle çeşitli gazeteleri kapatıyordu. Tanıdığım gazete yöneticilerini ziyaret ettim ve bir gazete kapatıldığı zaman ilk sayfalarımızın bir bölümünü beyaz bırakıp, kapatma kararlarını protesto edelim önerisini seslendirdim. Ama kimse bu öneriyi benimsemedi. Tersine bir gazete kapatıldığı zaman diğerleri hemen reklam verip, o kapalı gazetenin pazar payını almaya çalışıyorlardı. Şimdi SABAH, bir "Geçiş dönemi" nde "Değerini koruma" çabasını sürdürüyor. Gazetenin mürekkebine ruh katanlarda, şu anda bir bekleyiş duygusu egemen. Herkes hukuk sürecinin sonucunu bekliyor ve " Eskisi gibi" hepimiz gazetecilik yapıyoruz. Ama biliyoruz ki, rakiplerimiz bu süreci bizlerden farklı biçimde izlemekte. Ve biliyoruz ki, SABAH'ın içine yansıyacak bir dış müdahale, anında kâğıdın üzerindeki mürekkebe yansır. Hepimizin dileği Türk adalet sisteminin işleyişine bağlı olan bu bekleyiş sürecinin çok kısa olmasıdır.
|