İklimler
Ah o cemreler! İnsanın gönül yaylarını nasıl da gevşetirler. Beden, ayna karşısında yaşınızın kaç olduğunu, acımasızca yüzünüze istediği kadar vursun. Güneş toprakla ılık ılık cilveleşmeye başladığında, tüm ademoğlu, toptan delirir. İçimizde durmak bilmez bir kıpırtı, nedensiz bir coşku, yatıştıramadığımız bir heyecan.. Ortalıkta "Kime âşık olsam, kime âşık olsam?'' diye dolaşan, gözleri felfecir insanlar.. Şehirlerin, kıyı kasabaların dışarıya masa atmış, rakı-balık kokularını dışarıya taşıdığı mekânları.. O mekânların, üşütmeyen ama 'hafif ısıran' serinliğinde, muhabbetin en demlisinden çilingir sofraları.. Nasıl da telaşsız yaşanır o 'ilkbahar' ayları.
* Ardından her yıl sanki 'ilk kez' yaşanacakmış' gibi 'yaz' telaşı.. Deriyi nerede kızartmalı, sonra o kızgın bedeni hangi sulara banmalı? Deniz kenarında baş gölgede, diğer uzantılar güneşte, tembellik ederken okunan, özellikle seçilmiş, mevsime uygun 'hafif' kitaplar.. O kitabı okurken, az önce atılan kulaçların da yorgunluğuyla bastıran çocukluk uykusu.. Hani şu insanı ağır ağır esir alan, gözkapaklarına birer adam oturtan, denizin ve etrafta gevezelik edenlerin seslerini yavaş yavaş uzaklaştıran, ıslak mayonun, efil efil esen yelin etkisiyle ürperttiği bedene, havluyla yarım yamalak sarınılmış, o baldan tatlı uyku.. Ve tabii yaklaşan akşamın olmazsa olmaz heyecanı: Bu zamana kadar hayrını görene pek rastlamadığım, vefasız yaz aşkları!
* Sonra mevsimlerin en romantiği, adına en çok söz yazılanı: Sonbahar! Pastırma yazını da ilk soğukları da içinde barındıran, delişmen sarı güzel.. Üşümeyi özlediğimizi hissettiğimiz, bir yandan da hercai yaz aşklarının bitişiyle, gerçekten 'kalbimizin üşüdüğü' melankolik günler. İhmal edilmiş, açık bırakılan pencerelerden yazın tozunu toprağını içeri buyur etmiş evlerin, makyaj zamanı.. Hava henüz üşütmese de ilk yağmurlarla üzerimize geçiriverdiğimiz montlar, hırkalar. İnsan giysilerini bile özlüyor be usta! Geçmişte kalmış bir sevgili aklımıza düşmüş, çok mu? O sarı sonbaharda..
* Mevsimlerin en hoyratı; öfkeli kış! Ve en gürültülüsü.. Esmese yağar, yağmasa gürler, kuru soğuk yapar, dişleri tıkırdatır. Yani, illa ki bir ses çıkartır. Ama iyi bir yanı vardır; kışın bir eve, bir sevgiliye, bir kahveye, bir sohbete, kareli tüylü bir battaniyeye, ana kucağı gibi, istekle, canı gönülden 'sığınılır'. Beden, ruh, ilişkiler, işler rölantiye alınır, araç, vites boşta, rampa aşağı, salınır. İlkbaharda yeniden canlanmak üzere sanki doğadaki tüm canlılar 'geçici ölülük' yaşar. Ve belki de bu yüzden; kışın rengi beyazdır!
* Gelin görün ki, 'dünyanın sonu geliyor'cuların dediğine göre, artık bu sıralamayı doya doya yaşayabileceğimiz bir atmosfere sahip değiliz. Küresel ısınma olayı! Ne kışın beyazı, ne yazın serin akşamları.. Hepsi yazılarda kaldı. Dünyayı elbirliğiyle tutup, 'kaynar kazana' attık. Şimdi oturup derdimize yanmalı!
|