kapat
   
12 Ağustos 2006 Cumartesi
 
SABAH Gazetesi
 
Bizimcity
Sizinkiler
emedya.sabah.com.tr
Google
Google Arama
 
Mehmet Barlas @ SABAH
SMS:
MB yaz
boşluk bırak
mesajını yaz
4122'ye gönder
 

İdeolojisini kaybeden Amerikan imparatorluğu...

Sovyet-Amerikan "Dehşet dengesi"nin sürdüğü 1945-1990 arasında, karşı kamplarda bulunan ülkelerin yönetimlerinin "İyi" veya "Demokratik" olmasına değil, blok liderine "Sadık" olmasına önem verilirdi. ABD ne kadar "Hür dünyanın lideri" olduğunu söylese bile, hegemonyası altındaki ülkelerin rejimlerinin niteliğine pek aldırmazdı. Sovyet Bloku'nda ise zaten demokrasi diye bir sorun yoktu.
Yeni Dünya Düzeni, Berlin Duvarı'nın yıkılması ile mi (1989), yoksa New York ve Washington'u hedef alan 11 Eylül El Kaide Saldırısı ile mi (2001) başladı tam söyleyemiyoruz. Ancak bu dönemde ABD'nin "Tek süper güç" veya "İmparatorluk" olduğu kesinleşti. "ABD' nin güvenliği" ile "Dünyanın güvenliği" eş anlamlı sayılmaya başlandı. Ve ABD'nin bu güvenliğin tehdidi olarak varsaydığı ülkelere ve rejimlere, kuvvet kullanarak müdahale etmek hakkının bulunduğu, karşı durulmaz bir gerçek olarak kabullenildi.

KURTARICI MI?
Afganistan'daki Taliban ve Irak'taki Baas rejimlerinin devrilmesi ile sonuçlanan askeri müdahaleler, ABD sözcülerine göre bu ülkelere demokrasiyi getirmeyi amaçlıyordu. ABD Başkanı Bush'un deyişi ile, Amerika bu ülkelere "İşgalci" olarak değil "Kurtarıcı" olarak gidiyordu. Bu ülkelerde sivil toplumun demokratik kurumları oluşturulduktan sonra, Amerikan askeri varlığı da sona erecekti.
İş bu kadarla da kalmayacaktı. "Büyük Ortadoğu Projesi" ile, bölgedeki tüm ülkelere demokrasinin gelmesi amaçlanıyordu. Örneğin Suudi Arabistan da bu projenin kapsamındaydı.
Aradan geçen kısa sürede anlaşıldı ki, ne Amerikan askeri varlığını kurtarmak için işgal edilen ülkelerden geri çekilmesi, ne de bu ülkelerde demokrasinin kurumlaştırılması kolayca mümkün olabilecek işlerdir. Ayrıca demokratikleşme sürecinde Amerika'nın çizgisinde olmayan siyasi partilerin iktidara gelmesi kabul edilebilir olgular arasında değildir.
Filistin'de Hamas'ın ve Lübnan'da Hizbullah'ın seçimlerde varlık göstermelerine karşı İsrail'in Amerikan destekli operasyonları, "Demokrasi"nin öncelikli yerini "Güvenlik"e terk ettiğinin kanıtı değil midir?
Olayın "Reel politik"i ilgilendiren yanı kadar, ideolojik boyutu da bu süreçte öne çıkıyor.
Çünkü özellikle Soğuk Savaş'ta Amerika, komünizme karşı liberal ideolojiyi de temsil eden bir süper güçtü. Sovyetlerin yıkılması ertesinde tek süper güç olmaktan global bir imparatorluğa dönüşürken ise, dünya bunun bir "Liberal İmparatorluk" olacağı ihtimalini de ciddiyetle tartışıyordu. Bu imparatorluk tüm dünyaya demokrasiyi, özgürlükleri, insan haklarını, serbest pazarı, hukukun üstünlüğünü taşıyacaktı. Çünkü artık rejimlerin "Sadık" olmasına gerek yoktu. İyi ve demokratik yönetim yeterli olacaktı.

SADAKAT ARAYIŞI
Ne var ki şu anda ABD, Soğuk Savaş'ta Sovyet Komünizmine karşı kullandığı ideolojik silah olan liberalizmi de rafa kaldırmış durumda. Bu imparatorluğun tek endişesi "Güvenlik" ve dünyadan tek beklentisi "Sadakat"...
ABD'nin maddi gücü herhalde tartışılmayacak kadar büyük. ABD dünyadaki 189 ülkenin toplam askeri harcamalarının yüzde 45'ini tek başına yapıyor. ABD Kara Kuvvetleri'nin 9000 M1 Abrams tankı var. Denizlerde dokuz tane "Supercarrier" savaş grubu mevcut. Havada radarda görünmeyen Stealth uçaklarından oluşmuş üç farklı modelle donatılmış filoları bulunmakta.
Bu dehşet verici askeri gücü, sadece ulusal hasılasının yüzde 3.5'ini ayırarak ayakta tutabilecek kadar da ekonomisi güçlü. Düşünün ki Soğuk Savaş'ta askeri harcamalar ulusal hasılanın yüzde 7'sine ulaşıyordu. Biliyoruz ki Amerikan ekonomisinin üretim gücü, tüm dünya ekonomilerinin üretim gücünün yüzde 33'üne eşit.
Ancak Amerikan İmparatorluğu tarihteki benzerlerinden çok üstün askeri ve ekonomik güce sahip olmasına karşın, şu anda ideolojisini kaybetmiş durumda.
Dünyada şu anda kimsenin aklına "Amerika" denince "Hukuk", "Özgürlük", "Demokrasi" veya benzer liberal olgular gelmiyor artık.
Özetle Sovyet komünizminin rekabeti, Amerika'yı "Hür dünyanın lideri" konumuna sokmuştu. El Kaide rekabeti ise, Amerika'nın programını bozdu.
Chavez bile daha dünyalı, Castro bile daha özgürlükçü, Ahmedinejad bile daha hukuka saygılı isimler gibi algılanıyor dünyanın belirli kesimlerinde.

YAZARIN ÖNCEKİ YAZILARI
 Hem Araplara hem Amerikalıya karşı olmak...   / 11-08-2006
 Yabancı sermaye vazgeçilmez bir kaynaktır   / 10-08-2006
 Kral Abdullah'ın ziyaretinden beklentilerimiz   / 09-08-2006
 Yurtta ve cihanda pişti olan olana...   / 08-08-2006
 Politikada yeniden doğuş sancıları...   / 07-08-2006
 Bilmek hatırlamaktan daha önemlidir   / 06-08-2006
 Lübnan ordusu neden hiç direnemiyor?   / 05-08-2006
 Terörle mücadelenin yolu demokrasi mi?   / 04-08-2006
 "Ben olsaydımcılar" da akıllanır mı?   / 03-08-2006
 İsrail kendisini ABD ile karıştırıyor...   / 02-08-2006
YILMAZ ÖZDİL
Yanlış yol...
Bugünün işini yarına...
MEHMET BARLAS
İdeolojisini kaybeden Amerikan...
FATİH ALTAYLI
Terörün fikir babası
Dün size El Kaide eylemlerinin...
ERDAL ŞAFAK
Yeşil Kuşak çocukları
Hemen tümü Pakistan...
MEHMET ALTAN
İkinci Cumhuriyet'i en iyi kimler anlar?
Dünya,
Yeni...
4 bin kişiyi öldüreceklerdi
İngiltere'de son anda önlenen terör saldırısının detayları...
23 teröristin üçü 'Beyaz Eylemci'
11 Eylül'den sonra dünyanın en büyük terör saldırısına hazırlanan...
Bobo-m sağolsun: 2-1
Bobo-m sağolsun: 2-1
Beşiktaş, taraftarına 3 puanla 'Merhaba' dedi. Maça hızlı başlayıp...
 
    Günün İçinden | Yazarlar | Ekonomi | Gündem | Siyaset | Dünya | Televizyon | Hava Durumu
Spor | Günaydın | Kapak Güzeli | Astroloji | Magazin | Sağlık | Bizim City | Çizerler
Cumartesi | Pazar Sabah | Sarı Sayfalar | Otomobil | Dosyalar | Arşiv | Künye | Ana Sayfa
   
    Copyright © 2003, 2004 - Tüm hakları saklıdır.
MERKEZ GAZETE DERGİ BASIM YAYINCILIK SANAYİ VE TİCARET A.Ş.
Üretim ve Tasarım   Merkez Bilgi Grubu