Tekrar başa mı dönüyoruz?
Genelkurmay Başkanlığı dün Şemdinli iddianamesiyle ilgili yazılı bir açıklama yaptı. Açıklamanın özeti şöyle: Az gittik, uz gittik, dere tepe düz gittik ama neredeyse yola çıktığımız ilk yerdeyiz. Açıklama, bağımsız yargıya, sivil otoritelere "bir fırça" belgesi niteliğinde. Yazılı açıklama, "Türkiye demokrasidir ama yine de savcılar öyle herkesi iddianamesine dahil edemez" tezini içeriyor. Türkiye'de sık sık gazeteciler hakkında da "asılsız iddianameler" hazırlanıyor ama Gazeteciler Cemiyeti bir tek gün bile savcılardan başlayıp, iktidarları hedefleyen siyasi metinlerle açıklama yapmıyor. Genelkurmay Başkanlığı'nın açıklaması doğrudan siyasi bir içerik taşıyor. Açıklama, "yeni dönemde" sivilasker ilişkilerinin muhtemel istikametini gösterdiği için de önem taşıyor. Son yıllarda unutmaya yüz tuttuğumuz sertlikteki açıklamada şu ifadeler dikkat çekiyor. "İddianamede yer alan usul ve maddi hatalar ile noksanlar dikkate alındığında, bir Cumhuriyet Savcısı'nın bu derece hukuk bilgisinden yoksun veya tecrübesiz olamayacağı, bu bariz hataları yapması için, belli bir görüşün temsilcilerinin kamuoyuna da yansımış etki ve telkinleri altında kalmış olabileceği değerlendirilmektedir. Muhteva olarak bu iddianamenin söz konusu bölümlerinin maksadını aşan, hukuki olmaktan çok siyasi içerikli, bazı mensuplarını hedef alarak Türk Silahlı Kuvvetleri'ni yıpratmaya ve terörle mücadeledeki azim ve iradesini zayıflatmaya yönelik olduğu kanaatine varılmıştır." Açıklamada ayrıca başta Adalet Bakanı olmak üzere hükümete de önemli bir çağrıda bulunuluyor: "Bu saldırıyı bütün yönleriyle ortaya çıkarmak ve arkasındaki çarpık zihniyetin temsilcilerini makam, statü ve konumları ne olursa olsun açıklamak ve hakkında işlem yapmak." Bu açıklamanın ardından Şemdinli yargılama sürecinden herhangi bir gerçeği ortaya çıkarmak neredeyse imkansız hale gelmiştir. Genelkurmay, jandarmaya ait bir otomobilde çok sayıda silah ve patlayıcı ile yakalanmış iki mensubu hakkında ithamlarda bulunan savcıyı, belli bir görüşün temsilcisi ve Türk Silahlı Kuvvetleri'ni yıpratmaya çalışan bir kişi olarak ilan etmiştir. Burası "devlet-millet adına kurşun atanların" eylemleri, amaçları, suçları ne olursa olsun "şerefli" ilan edildiği bir ülke. Onun için terörle mücadele kavramı, her türlü eyleme ve bu eylemlerin sahiplerine "müthiş bir dokunulmazlık" zırhı sağladığı gibi, demokratik sürecin ve gelişimin önünde duvar gibi yükseliyor. Nevruz bayramı arifesinde yapılan açıklamanın "yargıyı doğrudan etkilemeye" yönelik bir etkisi olacağı çok açık. Bu gelişme sonucu ilk günden beri altını çizdiğimiz bir sonuç ortaya çıkabilir: Şemdinli olaylarının tamamen karanlıkta kalması, iki astsubay ile bir itirafçının nasıl bir örgütlenme içinde orada olduklarının ortaya çıkmaması. Ortada bir gerçek var. Türkiye'de gerçek dokunulmazlığı olan Meclis'teki vekiller değil. Onlar sadece gerçekten dokunulmaz olduklarını sanıyorlar.
|